Bana bıraktığın yokluk,
bir boşluk değil sadece—
sanki içimde yankılanan sonsuz bir sessizlik,
her gece yıldızsız kalan bir gökyüzü gibi.
Ve ben,
o yokluğu bir emanet gibi taşıdım kalbimde,
sanki senin adını fısıldayan bir dua gibi,
hiç eksiltmeden, hiç unutmadan.
Her gün,
gözlerimden süzülen binlerce damla,
sadece yaş değil,
sana duyduğum özlemin ateşle yoğrulmuş izleriydi.
Her biri yüreğime düştü,
kor gibi, köz gibi,
ve ben her seferinde biraz daha yandım—
ama yine de seni sevmekten vazgeçmedim.
Yüreğimi yaktın,
ama o yangının küllerinden hep sen doğdun yeniden.
Bir an bile düşünmedim dönmeyi,
çünkü seninle yanmak,
sensiz solmaktan daha güzeldi.
Ellerini aradım,
kırılmış umutların keskin camlarında.
Her parçada seni gördüm,
her kırıkta bir hatıran kanadı içime.
Gözlerim,
boş duvarlara çizdi suretini,
her gölgede seni aradı,
her sessizlikte adını duydu.
Yüreğim…
zaten sensiz bir divane,
bir rüzgârın peşinden koşan yaprak gibi,
bir çöl ortasında suya hasret bir serap gibi.
Seni deli gibi arayan,
sana tutunan,
sana adanmış bir sevda.
Özlemin,
güllerin en güzel yerinde saklıydı.
Kırmızı bir gülün dikeninde kanayan parmak gibi,
acıttı evet,
ama o acı bile seninle güzeldi.
Sevmek seni,
bir yara gibi taşıdım içimde,
kanasa da, kabuk bağlasa da,
hiç bırakmadım.
Olsaydı ellerin ellerimde,
bir anlığına bile…
gözlerin gözlerime değseydi,
sesin kulağımda yankılansaydı,
zaman dururdu belki.
Bir ömür değil,
bir an bile yeterdi bana.
Çünkü o an,
sonsuzluğun ta kendisi olurdu.
Ve şimdi,
tek bir dileğim var:
Son nefesimde,
adını fısıldayarak
sana kavuşmak.
Kayıt Tarihi : 13.10.2025 22:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!