Küçük taşların arasından
aynaya yansıyan sûretine kızıyor dalgalar,
balıkçının elinde bıçak yarası
kan tutmayan gözlerinde bir ölü ceylan sızısı
bin yıllık acıyı bağrında taşıyan tepelerin
rahminden gelen bebek iniltileri...
akşamın kızıllığını boyayarak gözyaşlarıyla,
gönlü mor salkımlı fincanda kalan gelinlerin
tabuta sığdırması ince oyalı çeyizlikleri
gözler önüne serseler
kıyameti kopmamış haritaları,
su altında nefes almayı unutur mu
kordona bağlanmış dalgıçlar
demirin keskinliğini imtihan edecekse
yüreği elmasa dönmüş cenk erleri,
uykusuz tohumların karanlığında
rüyalarını bozmaya yeltenemez kırlangıçlar...
Kol kola giren simitçi tayfaları
yine kız kulesi önünde
ağzı açık martıların
doymak bilmez bedenlerinde
hatırayı işleyecek rüzgâr güllerinin
karayeli olmak bu kadar mı zor şimdi
Perdelerin kırmızı dökülen son piyesinde
gamzelerin derinliğine batmış
en önde
ilk sırayı dolduran
sevgililer, aileler ve empatiden yoksun
sahne görevlileri
pembe bacaların siyah dumanlarını
genizlerinde hazmedenler,
sahile vurmuş deniz yıldızını öpüp öpüp yaşarlar...
kış ortasında açan ayaz gülleri
bu sersem ışıkların arasında
göğün asılı resimlerine son bir mısra
söylemek ister...
Kerim Er
Kayıt Tarihi : 8.10.2025 10:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!