Bir vakit arnavut kaldırımlarına
Bağdaş kurup ölümü dilendiğim
Caddelerde nefesim yettiği kadar
Şimdi bağırmak istiyorum adını
Yalnız başıma bahçelere girip
Yaşamak bohçasını toplayıp
Tüm yalanlarıma yanlışlarıma
Bağ makası kadar ömür biçiyorum
Yüzümü çarpıtan ölü bir ruhun
At üstünde bacağımı okşayan heybesi
Çaput bağladığım değnek
Oğlaklarımın boynuna oyduğum çıtlıklar
Ve unuttum diyerek yalan söylediğim
Mutlu çocukluk anıları, zeytin yevmiyeleri
Her birini kucağıma doldurmak
Ellerimi kanla rövanşla değil
Ceviz pürüyle boyamak istiyorum
Haytalıkla ağzıma attığım çağla
Bu baharı, payamları göremeyeceğimi
İvedilikle dünyaya duyuruyor
Dedemin bütün kitapları
Brittanicalar, hafızın divanı, fıkralar
Cesedin yüzündeki Mağruriyete mahal veren
Herhangi heykeltıraştan farksız
Hayatımdan akıp giden her insan seli
Benden ağır tüfek dolaplarını öptükçe
Yüreğimde sızlayan keklik avlarının
Kalbimdeki tonunu ancak sensiz gecelerde
Gizlice
İç duvarlarımı kirece boyayarak buluyorum
Hem şimdi bütün bunlar niçin
Kirazlar gelinlik giymişken içtiğim
Kızılcıklara bezenmiş zeybekler için
Bağlarından aşırdığım salkımlar
Saçlarına konuveren kurdelayı
Rehin aldığım oyun kartlarını
Ulus pazarını, yaprak sarmasını
Köprüsünü bulamadığımdan
Hınç duyduğum cebeciyi
Limon pazarından
Fahiş ve fahişe sigaraları
Son kez kurtuluş parkını
Terkediyor muyum acaba diye
Endişe etmek, yitip gitmekten çok
Duy
Çağlarda kükreyen bir ömür içimde
Niyet aramaksızın güleceğim bir kereliğine
Sonra egem
Ve ada
Ve vatan
Ve annem
Ve annem
Ve sen
En son sen
Sadece sen
Son kez gel düş yüzüme ecem
Adın gibi hep gül, hakkını helal et.
Kayıt Tarihi : 24.4.2025 01:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!