Nihal’im…
Araftayım, ne şizofren ne tam kendimde,
Toplumsal dışlanmışlık mı bu, yoksa içsel bölünmüşlük mü?
Gerçeklik algım çatlamış, acı ile güzellik aynı anda yanıyor ruhumda.
Bir döngüde sıkışmış gibiyim; ne batmış ne kurtulmuş,
arınamamış bir ben…
Elimde bir kibrit tanesiyle cenneti yaktım,
Bir damla suyla cehennemi söndürdüm.
Mümkün mü bu, Nihal’im?
İnsanlar kendi cennetlerini cehennemlerini yeniden yarattılar;
Ben yakıp söndürdükçe, onlar tekrar tekrar…
Sırtımda bir ton yük var,
Günahlarım kemiklerimi kırıyor,
Köprüden geçiyorum; kıldan ince, kılıçtan keskin.
Kimin için yapılmış, bilemiyorum.
Cennete vardım Nihal’im,
Ama ruhum yanıyor, tepmemden kızgın yağ dökülüyor,
Cam kesikleri liğme liğme ediyor içimi,
Fil oturmuş üstüme, boğazımı sıkıyor, sol kolum uyuşuyor.
Her nefes acı metalik bir tat…
Bir yudum şarap içiyoruz peygamberlerle,
Ama bu şarap bile kurtarmıyor, Nihal’im…
Cenneti yaktım, cehennemi söndürdüm,
Tekrar başa dönüyorum,
Sırat Köprüsü’nden geçiyorum; tüy hafifliğinde bir günahla…
Ama ruhum hâlâ yanıyor, hüzünleniyor, ağlıyorum.
Bir damla gözyaşı cehennemi söndürüyor,
Cenneti yakıp, cehennemi söndürdüm…
Neden? Nereye aitim?
Şimdi neredeyim Nihal’im?
Süt dökmüş kedi pişmanlığında,
Araftayım…
Nasılım?
Nasıl hissediyorum?
Bilmiyorum…
Ama biliyorum, Nihal’im,
Seninle bu arafta olmanın,
Bir kibritle cenneti yakıp
Bir damla suyla cehennemi söndürmenin
Sessizliğini paylaştığım an,
Ruhum biraz olsun hafifliyor…
Kayıt Tarihi : 26.7.2025 07:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!