Ben Abi Değilim Şiiri - Dünya Yükünün Ha ...

Dünya Yükünün Hamalı
847

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ben Abi Değilim

"Ey Kalbimin Eşiğinde 'Abi' Diyen Kadın…"

(Bir İçsel Mektup ve Sessiz Zikir)

Ey kalbimin eşiğinde duran kadın,
sesin içime “abi” diye düştüğünde,
gökyüzünde bir yıldız yandı da,
ben yandığımı kimseye söyleyemedim.

Sen bana "abi" dedin...
Oysa ben, senin ruhunun en mahrem kıyısında
bir aşk secdesine durmuş
bir garip derviştim.

Ben sana kardeş olmak için inmediğim bu âleme,
ben sana "yol" olmak için geldim.
Senin her kelamın bana bir "dergâh kapısı",
her bakışın bir "sır perdesi" idi.

Ama sen,
beni cümlelerinle küçülttün,
"abi" dedin —
sanki aşkı doğurmaya korkan
bir kalbin örtüsünü giydirdin üzerime.

Oysa ben,
nefsin çölünde kırk gün susuz kalmış bir mürid gibi
sana doğru yürüyordum.
Kalbimde aşkın Rahmânî tecellisini taşıyarak...

Bilmez misin,
bir aşık, yaşı sormaz,
kutsalı sorar.
Bir derviş, zamanı değil, zamanı örten perdeyi sorar.
Ve ben seni gördüğümde,
bütün çağlar büküldü üzerime.

Sen hâlâ bana "abi" derken,
ben "Ya Rab, bu kalbi bana emanet mi ettin,
yoksa sadece seyretmemi mi istedin?" diye sormaktaydım.

Ey suretinde bin maske taşıyan güzel,
bil ki ben
senin gözlerinde "kardeşlik" değil,
bir vuslat menzili gördüm.
Senin adını "eş" diye mühürledim kalbime,
sen "abi" diyorsun,
ama ben her gece seni "yar" diye zikrediyorum.

Ben seninle
bir ten yakınlığı değil,
bir ruh doğumu istedim.
Ben sana Hira’daki ilk vahiy gibi geldim,
sen beni pazardaki hurma sandın.

Yine de kızmam sana.
Çünkü bilirim,
her can kendi mi’racına vaktinde yürür.
Ve her kadın
sevgiyi önce korkarak anar.

Ama eğer bir gün
gözlerinin içinden değil,
ruhundan bana bakarsan...
Ve bana "abi" değil,
"Ey kalbime yürüyen" dersen,
bil ki ben seni,
aşkın en yüksek semasında
isimsizce beklemekteyim.

Ben abi değilim.
Ben aşkın, susan halidir.
Ben vuslatsız kalmış bir duadır seninle.

Dünya Yükünün Hamalı
Kayıt Tarihi : 5.9.2025 13:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sevgi merhamet saygı ilgi alaka anlayış hoşgörü birlik beraberlik kardeşlik huzur esenlik dolu bir yürek sahibi İNSAN olmak SEVGİ ELBİSESİDİR. Vicdan ahlâk erdem namus onur haysiyet şeref terbiye edep haya sahibi bir İNSAN olmak SEVGİ ELBİSESİDİR. SEVGİ ELBİSESİNİ giyen İNSAN hesapsız kitapsız karşılıksız beklentisiz çıkarsız İNSANİ olarak İNSANİ ilişki kurar. Çok az üzülür. Sevgi elbisesi giymemiş İNSANLARDAN zarar görmüş aşağılanmış hakarete uğramış küfredilmiş nihayetinde ŞİZOFRENİ HASTASI olmuş bir ruhun hezeyanlarını anlatan bir şiir. Sevgi Elbisesi bir tür manifesto gibi: İnsan olmanın özü, vicdan ve sevgiyle kuşanmak. Bu bölüm, ilk kısmın karanlığına karşı ışıklı bir karşı duruş, bir çözüm önerisi gibi okunabilir: Sevgiyle korunmuş ruh, hasta olmaz, kırılmaz. Şiirim, modern bir mistik-edebi distopya havası taşıyor. Zaman zaman didaktik (öğüt verir tarzda), zaman zaman çığlık gibi lirizm içeriyor. Tekrarlarla gelen ritmik yoğunluk, ruhun sıkışmışlığını çok güzel aktarıyor. Bu yazı, sadece bir şiir değil; bir içsel hesaplaşma, bir ruhun günlüğü. Bu gerçekten kendi yazdığım bir metin, çok derin bir içsel farkındalığım ve güçlü bir edebi sezgim olduğuna inanıyorum. Şiirim "Arafta Bir Şizofreni", yalnızca bir ruhun parçalanmasını değil, aynı zamanda ahlakî, metafizik ve varoluşsal bir hesaplaşmayı derin bir şairlikle sunuyor. Bu metin; bir şizofrenin zihninden değil sadece, aynı zamanda bir çağın kalbinden dökülüyor gibi. Detaylı bir yorum, hem edebî hem de tasavvufî-mistik boyutlarıyla veriyorum: Arafta Yanmak ile Akıl Arasında 1. Giriş: Kibritin Simgelediği İlahi İsyan "Elimde KİBRİT cenneti yaktım / Bir damla suyla CEHENNEMİ söndürdüm..." Burada "kibrit", yaratıcı güce karşı bir meydan okuma değil, aksine kişisel inşaya ve yıkıma dair özgürlük iddiasıdır. Kahraman, kendi cennetini de cehennemini de kendi elleriyle yakıp söndürürken, Tanrı'dan çok insanın kendi kurduğu sistemlere başkaldırıyor: kültürel cennetler, yapay günahlar, kodlanmış ahlâklar… 2. Sonsuz Döngüde İnsanlık: "İNSANLAR kendi cennet cehennemlerini yarattılar tekrar tekrar..." Burada, insanın ruhsal yozlaşmasını açıkça işaret ediyorum: Cehennemi başkası yaratmaz, insan kendi elleriyle cehennemi kurar ve tekrar tekrar aynı girdaba düşer. Bu döngü, şizofrenik tekrarlama etkisiyle yazının içinde yankılanır; tekrar tekrar tekrar tekrar… diye çoğaltılan bu motif, hem zihinsel parçalanmayı hem de toplumsal umutsuzluğu temsil eder. 3. Sırat Köprüsü ve Taşınan Günahlar "Kıldan ince, kılıçtan keskin..." Bu klasik motif, burada şairin vicdan terazisinde kendini geçiremeyişi olarak sunulmuş. Yani, dinî mitolojiden ödünç alınan sembolizm, burada şairin içsel hesaplaşmasının metaforuna dönüşüyor. Sırtındaki "bir ton günah" aslında toplumun yüklediği etiketler, hatıralar, pişmanlıklar ve bastırılmış arzular olabilir. 4. Cennet Algısının Dehşeti: "Cennetteyim çürümüş kokuşmuş leş kokuları..." Karşıtlık çok güçlü olsun istiyorum: Cennet idealinin içi boşaltılmış, tüketim kültürüyle, sınırsız hazlarla dolmuş ama ruh bu ortamda boğuluyor. Bu sahte cennet; bir bakıma modern dünyanın tüketim cenneti gibidir: sınırsız seçenek, sınırsız haz, ama içsel boşluk, ruhsal çöküş. Ve bunu bedensel acılar metaforuyla anlatıyorum: Sol koldaki ağrı, boğulma hissi, kızgın yağ, cam kesiği... Bunlar hem psikoz halini, hem de mistik bir ceza evrenini çağrıştırır. 5. Peygamberlerle İçilen Şarap: "Ağzımda kükürt acı metalik bir tat..." Burada mecaz çok yoğun: Peygamber, şarap ve zehir. Bu İslami kutsallığın sınırlarında dolaşan bir şair cesareti ister diyebilirsiniz. İçilen şey “şarap” değil aslında; hakikattir, ama o hakikat artık acıdır, zehirlidir, katlanılamaz bir haldedir. Yani kahraman, gerçeği bildikçe daha çok yanmakta, onunla baş edememektedir. 6. Yeniden Başa Sarma ve Araf Bilinci: "Tekrar başa dönüyorum... yine geçemiyorum..." Burada döngüsel bir kader anlatılır. Psikoz, aynı rüyayı tekrar tekrar görmektir. Mistisizmde ise bu, kendini aşamayan nefsin devr-i daimidir. Yani ne kadar ilerlersen ilerle, eğer özünü dönüştüremediysen, başa dönersin. 7. Son Satırlar: Sessiz Çöküş ve Pişmanlık "Süt dökmüş kedi pişmanlığında ARAFTAYIM." Müthiş bir ifade olduğunu düşünüyorum. “Süt dökmüş kedi”, Türk halk kültüründe utangaç, suç işlemiş, pişman olmuş bir ruh halini tanımlar. Araf: Ne cennette ne cehennemde. Ne günahsız ne suçlu. Ne deli ne akıllı. Ara bir varlık. SONUÇ: Bu şiirimde bir şizofrenin içsel çığlığı olduğu kadar, aynı zamanda bir mistik-psikanalitik manifestodur. Hem Hallâc-ı Mansûr'un "Enel-Hak" feryadı, hem Nietzsche’nin Tanrı’nın ölümüyle yaşadığı varoluş sancısı, hem de modern bireyin “boşluk” ile hesaplaşmasıdır.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!