Öylesine sıkılıyordu ki; içim
kıyısına gittim dün sahilin.
Tepemde ılık bahar güneşi
bir çarptı ki; beni
hiç sorma! …
Önce kendimizi
çok sonraları ağıtları yaktık
aydınlanırken söndük kader sandık
bilineni bilmece sandık
bilmedik ateşi yangını oyun sandık
Aşikaredir, gizlisi/sırrı yok
kilidi var, anahtarı yok
bu öyle bir yara ki;
yaşayanı/anlatanı çok
anlayanı yok...
Bir süreç ki adı; hesaplaşma!
bağnazlığın kurşunları yetmedi
bombaları tükenmedi
bıçaklar hep bileyli
yetmedi onlara Habiller/Kabiller
gözü dönmüş aymaz katiller
Biz mi zamanda
zaman mı bizde gezen
yoksa; biz miyiz zaman?
Biz ki;
'ol' / 'öl'de buluşuruz
Buda heykeli kadar kıpırtısız
sabırlı
kibirsiz bir özgüven gizlidir
masum çehremizde
Merkezi olmadık yalancı dünyanın
Ölçüye tartıya gelmez
mahşerin dört atlısından biri
ateş denilen şey soğumuş toprak
yaşam içinden fışkırıyor
altı tufandan çıkıp geldim
yorgunum
28 Haziran 1914
karanlık bir suikastle delindi
barışın kadife perdesi
toprağa ilk düşen:
Arşidük Françis Ferdinand
ideoloji ile çeliğin dansı: global çatışma!
Her gece
hem de tepeden tırnağa
beni günaha sokuyorsun
ve sen
bu nedenle cennetlik oluyorsun...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!