Ahhh…
o güzel gözlerinin mahkûmu olduğum yâr,
ahhh…
o kirpik uçlarımın düştüğü yerde şimdi gözlerin.
İsmini fısıldayıp avuçlarına kondurduğum,
yediveren bakışlarına sığındığım ey yâr…
Ahh, benim suskunluğumun sesi,
eyy kalbimin şiiri,
ruhumun şairi…
Bilir misin,
bende sen
varlığın kadar yokluğunda değerli.
Yüreğimde öyle güzel demlemişim ki ben seni,
nasıl da gözlerimde tütüyorsun bir bilsen.
Ahh, benim tütsülenmiş yüreğimin gül kokusu…
Şimdi kim bilir
hangi mevsimlerin gönül yurdunda
salınıyor dalların, yaprakların.
Hangi mevsimlere çiçek açtın da
yıllar yılı seni bulamadım…
Ahhh…
senin adını her çağırışımda
dudaklarımda bir dua yanar,
bir ağıt kopar gözlerimden.
Sanki ben bir ömrü senin gölgenle
yürümek için yaratılmışım.
Sanki ben bir şehri senin adınla
inşa etmek için yaşamışım.
Bilir misin yâr,
seninle içimde nice baharlar büyüttüm
ama her bahar bir kışa döndü sensiz.
Ben yüreğimde seni demledim,
her yudumda senin nefesini içtim.
Ben gözlerimin buğusunda seni sakladım,
her damlasında senin ismini aktım.
Ahh…
şimdi kim bilir hangi göğün altında
senin bakışın bir başka gözde yankılanır,
kim bilir hangi rüzgârda
senin saçların savrulur,
hangi çiçeğin yaprağına
senin kokun siner.
Ben ise hâlâ aynı sokakta,
aynı dualarla,
aynı bekleyişin ateşinde tükeniyorum.
Ruhumun en derin yerinde
sana bir ev kurdum yâr:
penceresi yıldızlara bakan,
kapısı yağmura açık,
perdeleri kelebek kanadından,
duvarları papatya beyazından.
Orada sen hep varsın,
orada sen hep gülüyorsun,
orada ben seninle hiç eksilmiyorum.
Ahhh…
gel artık,
yokluğunla varlığın arasındaki bu ince çizgiden
benim yüreğimin kıyısına adım at.
Gel ki, bu tütsülenmiş yürek
bir kez olsun gül kokusuna kavuşsun.
Gel ki, yıllar yılı göçtüğüm yollar
bir yuvaya dönüşsün.
Bilir misin ey yâr,
senin varlığın bir ömre bedel,
ama yokluğun da en az varlığın kadar ağır.
Ve ben,
her gün seni yeniden demliyorum içimde,
bir çayın en koyu renginde,
bir şarkının en yanık notasındasın sen.
Ahhh…
Ben seni bulamadım belki
ama sen bende hep vardın.
Senin izlerinle yürüdüm
ve her defasında yeniden düştüm.
Senin düşlerinle uyandım
ve her defasında yeniden bekledim.
Ve şimdi,
sana bir tek cümleyle bütün bir ömrü söylüyorum:
“Ahhh… sen;
benim varlığımın en derin yeri,
yokluğumun en sessiz çığlığısın…”
Özgen Öz
Kayıt Tarihi : 7.8.2021 16:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yıllar boyunca her sabah, aynı sokaklardan geçerken, aynı kahve dükkanının önünden yürürken, o gözleri aradı. Gözler ki, bir gün ona bakmış, bir bakışıyla bütün dertlerini sarmış, yüreğine serin sular serpmişti. Ama o günler çok uzakta kalmıştı artık. Her akşam yıldızlara bakarken dudaklarından sessizce fısıldadığı isim, avuçlarına kondurduğu anılar, bir tütü gibi ruhunu sarıyordu. Yediveren bakışları, gözlerinin derinliğinde saklı bir bahçe gibiydi; adım adım içine çekiyordu onu, nefesini, tüm varlığını. Zaman geçti, mevsimler değişti. Belki o kadının gözleri başka gökyüzlerinde açtı, başka dallarda salındı; ama o adam, yüreğinin en derin köşesinde onu hep yaşattı. Her gördüğü gül, her karşılaştığı yağmur damlası ona onun varlığını hatırlattı. Ve her hatırlayışında yüreği yeniden tüttü; gül kokulu, özlem dolu bir duman gibi. O, yüreğinde bir ev kurmuştu ona: penceresi yıldızlara açılan, kapısı yağmura açık, perdeleri kelebek kanadından yapılmış. Bu evde kadın hep gülümsüyordu, hep güvenle duruyordu; hiçbir zaman eksik olmayan bir varlık gibi. Ve o adam, yıllar boyunca bu evi terk etmedi, terk edemedi. Çünkü gerçek aşk, bir ömrü beklemeye değerdir. Bir gün yine aynı sokakta durdu. Yağmur hafifçe yağıyordu. Dudaklarından bir kez daha fısıldadı adını. Ve o an anladı: varlık ve yokluk aynı anda bir ağırlık, bir huzur ve bir çığlık olabilirdi. Kadın belki gelmeyecek, belki başka mevsimlerdeydi, ama o, gözlerinde, yüreğinde, ruhunda hep vardı. Ve o adam, yıllar boyunca öğrendi: aşk, sadece yanında olana değil; her hatırasında, her hatırlayışında, her tüten yürekten çıkan özlemde yaşar. O gözler, o gülüş, o bakış; ne zaman hayatın acısı ve yokluğu ağır gelse, ona dayanak oldu. Onu bulamadığı her yerde bile, onu yüreğinde taşıyarak yaşamayı öğrendi. Ahhh… dedi kendi kendine. Ve bilirdi ki, o tütsülenmiş yürek, gül kokusuyla hep yanacak; özlemle, sevdayla, sessizlikle… Ve bu ömür boyunca, aşkı en saf haliyle yaşatacak.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!