Hayat ne garip…
Çocukken yaşadığımız o küçücük mutlulukların hayaliyle sürüyor ömrümüz.
Bir şekerin tadında, bir gülümsemenin sıcaklığında gizliydi mutluluk.
Keşke hep düştüğümüzde sadece dizlerimiz kanasaydı,
“Sen” diye başlayan cümlelerden hep kaçtım.
Yüreğime dolandığın gibi
dilime de dolanmanı istemedim.
Çünkü her kelime,
bir yara gibi açılıyordu içimde.
Ansızın çalan bir şarkı,
seni alır götürür geçmişin tam ortasına.
Çırpınırsın,
ama kurtulamazsın.
Bir ezgiyle başlar,
Gözlerin, yağmura tutulmuş bir sonbahar gibi,
Sessizce dökülüyordu içindeki kırıklar.
Bir şey söylemek istiyordun belki,
Ama kelimeler, dudaklarında titreyip geri çekiliyordu.
*Sende Dinlenmek*
Miladı dolmuş bir ömrün
son kıyısından sesleniyorum.
Anlaşılmadığım her yer
Senden sonra ne mi oldu…
Erken uyumaya başladım.
Ama gecenin tam ortasında,
Uykularım defalarca bölündüğünde
Ben seni,
Kalbimin en kuytusunda,
Zamanın bile uğramadığı bir boşlukta sakladım.
Ne göz değsin istedim sana,
Ne kelimeler yorsun adını.
*Bana “sevmek nedir?”
diye sorduklarında,*
Seni parmağımla değil,
Ruhumun en sessiz köşesiyle göstermek isterim.
Çünkü sen, bir bedende değil—
Bana bıraktığın yokluk,
bir boşluk değil sadece—
sanki içimde yankılanan sonsuz bir sessizlik,
her gece yıldızsız kalan bir gökyüzü gibi.
Ve ben,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!