Aşk tespihi elimde
Sen, diye diye çektim
Zikir oldun dilimde
Hep ben, ben çektim
Yüzünde yılların derin çizgisi
Hastane odasında açtı gözünü
Minik Mustafası beyaz önlüklü
40 günde 40 kişi akıp çıktık yola. Hepimizde kuruyan dalın, sönen yıldızın, sakat hayvanın, beşikte aç ağlayan bebeğin işsiz babanın çaresiz ananın kederini duyuyoruz.Hepsinden önce’’ insanın’’ hepimizde tohuma toprağa inanıyoruz en önemlisi insana…
Yüreğimiz bir erik dalı gibi.Ne çok özlemişiz birbirimizi, hiç korkmadan bıraktık ellerimizi birbirimize 40 günde 40 kişi olduk birlikte düşünüp ayrı ayrı yolarda yürürken gönlümüzün aynı kulvarda koştuğunu gördük. Olgun bir meyve gibi çoğaldık gözlerimize baktığımızda yansıyan kendimizi gördük sanki gökten ışık aldık, sanki yaban balı aldık çiçeklerden. Kimimizin sözlerinde kimimizin yüreğinde saklı sevgileri bulduk ta paylaşmanın saadetine erdik. Bu kentin anısı bizlerdik işsizlikten kıvranan,köşe başlarında titreyen çocuklardık, kuytu karanlıklarda kimsesiz ve arkasızlardık. Hastane kuyruklarında çareye uzak kalan, yenik düşen bizlerdik. Bizi kurtarmaları için getiripte bir türlü kurtulamadığımız haramileri yaşatan çoğaltan yine bizlerdik. Vatanı için sınırda uyuyan acıkmayan, üşümeyen Mehmetçiklerdik analardık.
Bu yazıyı kim koydu bilinmezdi,
Bilinmeyene karşıda gelinmezdi
Artık bilinmeyen ne başımızı ağrıtsın ne de yüreğimizi:Ben ülkemin türkülü, çiçekli dağlarını, el değmemiş bağlarını,ben ülkemin sevgilerini seviyorum
İhaneti ve kaçışları saklanışları asla
Hıdrelleze az kaldı,
Gül dalına kırmızı kurdelelerle ne dilekler bağlandı...
Rüyamda gördüğüm kuş canlandı…
Aldı gül dalına astığım kâğıdı.
göz yaşlarım toprağı suladı....
geriye.....
say dediler
geriyken adımlar
tersineyken yollar
kendimle konuşmazken bunları
sana.....
Marks'ın kıçına girip Lenin'in kıçının gölgesinin altında yazı yazanları anlamıyorum... Hele ki bu insanların edebiyatı eleştirecek cesareti kendilerinde nereden aldıklarını anlamıyorum... Yazarlık kimliğim ile hiçbir siyasi görüşün ya da ismin altına yatmadım, yatmayı da düşünmüyorum... Çocuklarım, yani yazılarımı taş taşır geçindiririm ama hiç bir siyasi ismin altına yatıp 'hayat yazarı' olmam, tıpkı hayat kadını olmamak için direnen iffetli bir anne gibi...
Yazar geçinen bazı kesim Nazım HİKMET'İ bile edebi yönü için değil, ya da karısına yazdığı o saf ve temiz mektupları değil, yazılarına ucundan kıyısından bezediği Marks ve Lenin için sevebilir... Ben Marks ve Lenin'i içimde öldüreli yıllar oldu... Her zaman aslolan insandır ve duygudur...
Yazar ya da edebiyatçı dediğin evrensel olmalıdır... Yazar ya da şair, sadece yazar ya da şair olmalıdır! Bir yazar ya da şair milletvekili olup bir partinin gölgesi altına giremez, o hem komünistin, hem ülkücünün, hem Müslüman’ın, hem Hıristiyan’ın, hem Asyalının, hem Avrupalının sesi olmak zorundadır... Körlemesine milliyetçilik yerine ya da sadece siyasi bir ismi kullanarak değil, tüm insanlığın ortak noktası olan ''İNSANLIĞI'' bulup çıkarmalı ve insanlara hepimizin her şeyden önce insan olduğunu göstermek zorundadır...
Defterim seni kaldırmadım mı?
Tozlu rafından inmek istersin
Tüm sözlerimi tüketmedim mi?
Kaleme yaz deyip de haz, neden veririsin…
Her bir sayfanda yüzlerce satır
Dedi ki; Taç bile eğilen başa konur.
Dedim ki; Eğilmez başımın sultanı yoktur.
deSibel
hayat bir garip olsada
özellik ile ben; :)
çok cesur o yüreğine
ve verdiği ilhamı kaybetmemen
dileğim ile
Sırat köprüsünü narin yüreğinle geçmen dileği ile Yolun açık Gönlün gül fidanları ile dolup taşsın.