Uzanıp yatıversem dizlerine… Anlatır mısın bana su damlasının hikayesini?
Nasıl bebeğin gözyaşından, fırtınadaki kırbaç olup, okyanusu doldurduğunu?
Anlatır mısın bana, kaya üstünde uzanmış dilber’in teninden denize. nasıl aktığını?
Güneşle ısınıp bulut olduğunu, yağmur olup lavanta tarlasına rüzgarla uçtuğunu…
Hatırladıkça onu kabardı ruhum
Gözleri, göğüsleri geldi zihnime
Kabaran ruhum çoştu kudurdu...
Yaz gelmişte,
Gül cemalini göstermiş...
Yazgısını bilemediğim,
Ağıtını duyamadığım,
Zahir olmuş da
Yaralandığımda, ortam buram ağırdığında,
İçim sızlayıpta fırtınaların da hırpalandığım da bile sesim çok çıkmaz.
Duyarsızlıktan, umarsızlıktan değil..
Derdime derman olmayacağından...
Kimseden beklemem bir şey, ummam...
Değil mi ki, "günler" bizim yoldaşımız?
Her bir "an" içinde bize hayatı tattıran.
Ve habersizce ansızın gelen ölümle noktalanan.
Hazırlıksız yakalandığımız "an"...
Eğer var olacaksak "an"da, yarının tasasını hatırlamadan
Dalmış hülyalarına, bakıyor
Huzurlu ve Mutlu !
Bir eli burnunda
Bir eli uçkurunda...
Kaşınıyor... Çok mutlu...
Bakıyor vapurun güvertesinden
Dişindeki sızı, sırtındaki ağrı,
İlelebet sürmeyecek elbet.
Lakin öfken de dinmeyecek hemen.
Beri dur, oğlum beri
Elinden kaza çıkacak hatunun,
Rahmet okutacak ruhuna, umuduna…
Oğlum Okyanus Yasin !
Kaldır elini selamla ! Dünya'yı 'Hoş Geldin!' aramıza...
Yalnız geçen gecelerimizin ışığı,
Aranılan umutlarımızın kaynağısın artık...
Nasıl bir dünya istiyorsak,
Günlerin geldiğini gördüm,
Gönlümün gerisinden geçtim.
Gücüm gitti göğe....
Görebildiğimi gözledim...
Gönlümün gözü geriledi...
Hani sormuştun “Bana neden aşıksın? Nasıl aşık oldun diye?
“Nasıl aşık olmuştum?” Seni tanımadan, sormuştun.
94 yılı baharıydı. Sınava girecektin bunları sorduğunda.
Sınıfta öğretmen kürsüsündeydin, beni görüp de şaşırdığında.
Heyecandan göğsün, savaş çağrısı almış demirci körüğü gibiydi.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!