İbret ile nazar eyle toprağa
Nasıl nakış, desen vermiş yaprağa
Renga, renk boyanmış başlar kokmaya
Gül’ün kokusunda seni aradım.
Ne idi tasası, ne idi gamı
Yüce dağ başına yağan kar gibi
Daim yükseklerde gözün sevdiğim
Sevdalı yüreğe batan ok gibi
Deler bu sinemi sözün sevdiğim.
Esaret zincirin kırdım boynumdan
Sıla beni, ben sılayı özledim
Altmış yıldır hasret kaldım yurdumdan
Sıla beni, ben sılayı özledim.
Neyine aldandım, neyine kandım
Her dem baş kaldırdım artan zulume
Gerek elim ile, gerek dilimle
Zalimler saltanat kurmuş zulümle
Namusuz mu olsam, böyle mi kalsam.
Dertler katmerlenmiş, bitmez bu çile
Bilmem gündüz, bilmem gece
Nefes bitip, tükenince
Rezzak rızkımı kesince
Mühlet bitti der giderim.
Dert çekerim verir acı
Mevsim Sonbahar
Sararmaya başladı yapraklar
Şakağıma düşen
Ak’lara benzetiyorum bunu
Kan mı, yaş mı akan gözümde yaşım
Daime gam, keder belalı başım
Elimde dividim, akan göz yaşım
Derdimi dökmeye yeter mi bilmem
Yazmak ile bu dert biter mi bilmem
Bulunduğum meclislerde hep
Namaz kılıyormusun diye sordular
Kimse İnsan ol demedi bana
İnsanlığı ve İnsan olmayı
Bilen kalmadı mı yoksa
Bu gün ayrılık günü, sessiz hüzün içinde gönlüm
Sanki bir sonbahar sabahı, gazel döküyor gönlüm
Ipıssız bir çöl ortasında, dalsız, budaksız ağaç
Farksızım inanmıyorsan, gönül kapılarımı çal aç.
Sevgi olmayan bir kalp, yıkılmış harabedir
Mevkim yok, makamım yok
İmzamla kimse avanta sağlamadı
Ne Şah’ ım, ne Sultan’ ım
Kılıcımda kan damlamadı
Malım yok, servetim yok
Mirasıma kimse bel bağlamadı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!