Ağladığımı anlaman için,
Gözde yaş mı görmen gerek?
Severim derim inanmazsın,
Kalbime girmen mi gerek?
Bir türlü anlayamadın beni,
Özüm senden,
Ruhum ilahi hikmetten
Beni ben yaptı
İkiniz birden
Birleşti iki beden
Bir damla babamdan
ULA UŞAĞUM
Evleneceum diye gittin de Maçka’ya
Topladun findukğu da satın kaç paraya
Ula akılsız uşağım,
Beş uşakli kadını mi? Buldun, araya ara’ya.
Eskiden…
Yüreklere kazınan, uğruna can verilen aşklar vardı
Sevdanın, sevginin, özlemin dili mektuplardı
Sevdalılar, sevgililer, gurbette hasret çekenler…
Onu koynunda saklarlardı,
Özlemlerini gidermek için arada bir koklarlardı.
Şimdi mi..?
İcat oldu telefon denen makine, sözde işleri kolayladı
Yok! etti her şeyi, sevdayı yürekten kopardı…
Saklanacak ne mektup, koklanacak ne gül,
Ne sevda hasretinden yanan yürek,
Ne de hasret ateşiyle mektubun ucunu yakan kaldı.
Postacının yerini unutulup giden mesajlar aldı.
Hani o aşk, hani yürek?
Var mı? Sevdası zehir olsa da, kafaya dikip içecek
Kerem gibi çöle düşecek, Ferhat gibi dağı delecek
Var mı? Hani öyle bir sevda, ateşiyle yakıp kül edecek
Var mı? Ucu yanık bir mektup yazıp,
Teknolojinin inadına! Postacıyla gönderecek…
Var mı sevdim mi ölümüne sevecek? ? ? ? ? ? ? ? ? ?
Öbür dünya dedikleri;
Toprak altında bir kuyu
Ne elektriği vardır, ne suyu
Sararlar birkaç metre kefene
Yatırırlar boylu boyu,
Ne gam kalır ne kasvet…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!