Bir yemeği ilk defa yediğinde lezzetini anlata anlata bitiremezsin, bir daha hatta bütün gün o yemekten yemek istersin ama başka bir zamanda başka bir yerde yediğinde aynı tadı alamazsın. çünkü o bir defaya özgüdür, ilk yediğin zamana aittir unutamadığın tat. anlatmak istediğim ilk aşk da böyle bir şey, tekrar aşık olsan bile ilki çok farklı ve unutulmuyor. ne yaparsan yap ne aynı tadı tekrar bulabiliyorsun ne de ilk aldığın tadı unutabiliyorsun. aşkta da böyle değil mi? ne zaman başkası gelse onu tekrar hatırlatıyor onu tekrar kazanamadığın gibi kimse “o” olamıyor.
Her seviyorumda seni görmek, seni bağlamak cümlelere. Sen aşkı ne olarak görüyorsun bilmiyorum ama aşk senin sandığın şeyden çok daha fazlası. Aşk sadece mutlu olmak değil, acıları da tatmaktır. Bir şeylerin ustesinden gelmek için çabalamaktır. Ter dökmektir aşk. Bazen kazanmak, bazen kaybetmektir. Ama asla pes etmek değildir.bir mesajla yoksaymaktır olanları, bağlanmaktır delicesine. İnanmaktır aşk, savaşmaktır. Acı veya tatlı bir seyler paylasmaktır. Direnmektir kaybetmemek için, guvenmektir gözleri kapalı. Biliyor musun, guzel şey aşk. Belki biraz da yaramaz. Ama sen nereden bileceksin, hiç aşık olmadın ki.
ilk kez ona aşkım diyorsun
ilk kez bi erkeği onda hissediyorsun
erkek neymiş öğreniyorsun
erkeğin omzunun ne kadar yumuşak
gögsünün ne kadar geniş
kalbinin ne kadar kaslı olduğunu..
İstanbul’a gidiyorum, bizim şehrimize, hayallerimizin şehrine. Ama sen yoksun, yağmur var istanbul’da, yalnızlık var. Yuzume vuran her damlada seni hatırlıyorum. Bakışlarını, guluşunu, gözlerini, özledim.. Geç mesaj atsan kızardım. Şimdi haftalar oldu konuşmayalı. Aylar olacak, ve sonra yıllar.. Unuttum diyeceğim herkese, ‘o kimdi? ’. Ama unutamayacağım inan bana.İstanbul’da aldığım her nefeste bıraz daha sen dolacak içime. Seni görmeyi arzulamaktan çok, sizi görmekten korkacağım belki de. Seni mutlu görmek istiyorum elbette, ama başka bir kızla degil, benimle. Üşüme ıstıyorum. Ama seni o ısıtacaksa üşü. Beni özle. Artık ‘tekrar’ demek için çok geç olabilir. Ama ‘asla’ demek ıçin çok erken. Şimdi her adımda seninle karşılasma ihtimalini dusunerek daha hızlı atacak kalbim, herkesi sana benzeteceğim. Ama hiçbiri sen olmayacak.
Sıradanlaşmak yakmıştı canımı. Bız herkesten ayrıydık, aynı olamazdık. Bizim yaşadıklarımız gerçeklerimizdi; yureğimizle dilimiz farklı anlatmıyordu hislerimizi. Geçmişi ya da geleceği düşünmüyor, simdi’yi yasıyorduk. Bızım ıcın hatalar affedilebilirdi, kin ya da nefret yoktu. Zamanı guzelliğiyle hatırlar karanlığı işletmezdik hafızalarımıza. Bu yuzden guzel ve bitmez bir ruyadan farksızdı yaşadıklarımız.Uçsuz bucaksız bir yola girdık sanıyor, bir çıkmaza surukleniryorduk. Sözlerimiz yoktu, yeminler etmezdik. Tutamazsak kırılacağımızı bılırdık. Belkilerle dolu ihtimaller denizinde bir oraya bir buraya sallanır, dumenimizi yalnız sonsuzluğa çevirirdik. Biz sonsuzduk; cunku ne geçmişimiz ne geleceğimizdik. Yalnız şimdi’mizdik biz. Şimdi’nin sonu yoktur, her an simdi’yi yaşar insan.Sen ve benle başlayıp bizle bitecek bir sonsuzluktu bizimkisi. Sonsuzlukta kaybolduk.Bırbırımızde kaybolduk. Sen beni geçmişine katıp hataların affedilebilir olduğunu unutana dek sonu olmadığına inanmıştık. Seni a’dan z’ye tanıdığımı sanarken, sadece az tanıdığımı öğrenmiştim. Geçmişi ve geleceği onemseyip, şimdiyi yaşamayı unuttuğumuz an sıradanlığa bulandık.Sözler sahteleşti, mesafeler derinleşti, hıçkırıklar ve gözyaşları geceye karıştı. Sonunda nefreti tattın, kını tattırdın. İhtimaller denizinden ayrılık ırmağına çevirdik dumenleri, bitis zilimiz çaliyordu. Gökyüzünde amacsız ve bağımsız gezerken yer çekiminin azizliğini unutan saf aşığın, yeryuzunu selamlayışı bir hayli acı oldu.Kaybetme riskini göze alamayıp kendime bile itiraf etmekten korktuğum aşkımı kursağımda bırakacak birini tanımadığımı sanıyordum, oysa gozumden sakındığım sevdığımı tanımadığımı gec fark ettim. Ve her şey biterken, gece olup gokten bir yıldız kaydığında tek dileğim oldu yalnızca, benden nefret etsen de başkasına sarılma.
Kaderim ellerinde, soğukluğunla yıpratma lütfen onu. O masum, o günahsız. Günahkar olan kalbim, seni Tanrı’dan bile çok sevdi. Yapmamalıydı biliyordu. Susmalıydı, sessizlik her zaman saklardı en günahkarları bile. Ama dinlemedi. O kadar çoktu ki sevgisi, saklamak istemedi herkesten. Saklamak istemedi senden. Tanrı’nın bildiğini insanlardan saklamak istemedi. Bu yüzden haykırdı her fırsatta sevgisini, bu yüzden atışında fısıldadı ismini. Ve yine bu yüzden kaybetti. Sevdiğini söylerse kaçardı, biliyordu. Ama dayanamadı, içinde tutamadı, tutamayacak kadar ufaktı henüz. O sevgiyi taşıyamıyordu. Ağır geliyordu ve zamanla yavaşlıyordu atışları. Her çırpınışında biraz daha ağır geliyor, her çırpınışında biraz daha zorlanıyordu. Durmak istemiyordu, bu yüzden durmaksızın devam etti sevgilisini sevgisinden haberdar etmeye. Paylaştıkça çoğalıyor, çoğaldıkça daha tatlı geliyordu bu yeni heyecan. Ve bir gün tam sevgisini haykıracakken bir şey oldu. Ansızın durdu. Her zamankinden ağır gelmişti bu kez bu heyecan. Ne kaldıracak gücü vardı, ne de bir kez daha haykırıp sevgisini anlatacak cesareti. Önce birkaç defa tekledi kalp. Sevdiğine kavuşamadan durmak istemiyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Elinden gelen her şeyi çoktan yapmıştı. Ve şimdi Tanrı elinden gelen son şeyi de alıyordu ondan, sevgisi için mücadele etmek. Artık ne yaşayabilecek ne de sevgisi için mücadele edebilecekti. Sondu bu onun için. O ölüyordu, sevgilisi bilmiyordu. Kalp endişelendi, ölüyorum demek istedi sevgilisine. Ölüyorum, lütfen yanımda ol. Ama sevgilisi yoktu, ne oluyor bilmiyordu. Hoş bilse ne olacaktı. Gelip kucaklayacak mıydı kalbi daha önce hiç yapmadığı gibi? Yoksa arkasını dönüp gidecek miydi her zaman olduğu gibi? Son defa tekledi kalp. Son defa küçük bir haykırış duyuldu. Gülümsüyordu. Huzura kavuşmuştu. Hayal bile edemeyeceği kadar huzurluydu ilk defa. Sevgilisi gözlerinin önüne geldi, ve ardından kayboldu. Artık atmıyordu.
Minik bir kızımız olabılırdı. Gözleri seninkiler gibi deniz mavisi, kirpikleri de seninkiler kadar uzun ve kıvrık. Can yakardı bakışları. Benimkıler gibi kıvıcık, seninkiler gibi sarı olan saçları omuzlarına dokulurdu bukle bukle. Ufacık bir burnu, ufacık bir ağzı ve kıpkırmızı dudaklarıyla dunyanın en tatlı bebeği kucağındayken gulumserdin bana. Beyaz tenli olurdu heralde, ikimiz de beyaz tenliyiz. Büyüdükçe uzun boylu olurdu yasıtlarına göre. Saçlarını beline kadar uzatır, dışarı çıkarken pembe bir şapka takardık başına. Fırfırlı beyazlı bir de elbise giydirip elinden tutarak yanına getirirdim. Sana doğru koşarak ‘nasıl olmuşum babacım? annem bana cici elbiseler giydirdi’ diyebilirdi. Babacım derdi sana, babası olacak kadar uzun sure kalsaydın benimle. Yine boyle bir kizım olacak belkı. Gozleri, saçları hatta kokusu bıle sana benzeyen kucuk bir kız. Ama baba değil kahraman diyecek sana. Ona uyumadan once anlattığım masallardaki senden bahsederken, hayal etmeye çalışacak bu güçlü kahramanı.Korkuyordun ya eğer kızımız beni sevmezse diye, bizim kızımız olmayacak ama kızım sevecek seni emin ol. Birgün kahramanıyla tanışma hayaliyle dalacak uykularına. Sana söz verdiğim gibi sevdiricem seni. Tanımamış olsa da yalnızca hayal ettiği bu adamı sevecek. Tıpkı ben gibı.
Saat tam 12.00. Yokluğun beni çıldırtmak üzere. Boş durdukça aklıma geldiğin için kitap okumaya karar verdim. Ama her satır, her söz seni anımsattı bana. Delirmeye başladığımı düşünüyorum. Nereye baksam oradasın. Sana mesaj atmak için deli oluyor kalbim. Mantığımsa hiçbir seyin değişmeyeceğini savunuyor. Gelen her mesajı senden gelmiş olma ihtimalini duşunerek heyecanla açıyorum. Seni aradığım farklı bedenler bana sadece acı veriyor. Nefes almak zor geliyor artık, göğüs kafesimde bir yerlerde sıkışıyorlar. Sadece varlığını hissetmek istiyorum. Hayır, bedenini değil, sadece varlığını. Buralarda, yakınımda olmana gerek yok. Oralarda bir yerlerde olsan da benimle olduğunu bilmek istiyorum. Ağlarken beni avutmanı, guldurmek için uğraşmanı, guzel sozler soyleyıp ıyi hissetmemi sağlamanı özledim. Seni özledim. Sesini özledim. Bana kızmanı özledim. ‘Yapamıyorum, olmuyor’ demiştim ya ayrılırken. Sensız hiç olmuyor. En acısı da senin hiç haberdar olamayacağını bile bile onlarca yazı yazmak. Yazı yazmak kötü değil, bir de aşıksan. Kalemin dilin olur, sözcükler kendiliğinden dökülür kağıda. Yazarken yorulmazsın, bir şeyler yazdığını fark etmezsin bile. Bazen saatlerce yazarsın. Herkes anlayamaz ne yazmak istedığini. Yalnız aşıklar duyabilir kelimelerini yakarışlarını. Yalnız aşıklar anlar dilinden çünkü acını paylaşırlar. Her yazında kendilerini bulurlar, onları anlattığını dusunurler. Aşıklar aynıdır. Acı çekerler. Daha hayattayken ölüp dünyada cehennemi yaşarlar. Dillerinden ancak kendileri gibi olanlar anlar.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!