sabah, öğlen, akşam 
yaşama ilişkin tüm kelimeler 
hiçbir iz bırakmadan 
peş peşe siliniyor
bir yamacın ardında
son güneş batıyor 
kızıl kanlar içine
dışarıdaki şehrin ilk ışıkları duvarlarda 
işte oldu gece 
ne yıldızlar gülümsüyor yüzüme 
ne ay
sokağın lambaları yanmıyor
gözlerimde karanlık yüzleri
ruhum karanlıklar içinde…
biliyorum,
gümüş renkli güneşim bir daha hiç doğmayacak
düşlerim gümüş kanatlarıyla 
bir daha hiç havalanamayacak.
hüzün dilimlerim 
ve yalnızlıklarım
insafsızca saldıracak
tam da o anda çökecek ıstırap
ruhum, zamanla ilgili her temasını kaybedecek
duvarlar kalacak bana bir tek,
bakışımı bakış yapacak duvarlar
ve daha sonrası 
bilmem ki nasıl geçecek…
biliyorum ki yarın da gece olacak
yarından sonra da; 
gelecek her gecede
pişmanlıklara bağlı duygular 
yüreğimi sarmalayacak…
yas tutmak için çok geç artık; 
artık, yas tutmak da istemiyorum
pişmanlıklarımı
gereksiz bir yük gibi
yüreğimde taşımak istemiyorum…
tanrı’nın varlığını test etmek için
tam fırsat; 
ufacık bir ses duysam o’nun hükmünde,
kurtulmak için yalnızlıktan,
ne bileyim, bir böcek sesi filan…
yok,
parmaklar henüz sessizliği gösteriyor…
hiçbir şeyin olmadığı bu yerde
o da yoksa
bundan sonra sorularıma kim cevap verecek? 
sorularım cevap bulamadıkça 
nefret ettiğim her şey için,
kimden lanet dileyeceğim? ...
Kayıt Tarihi : 11.11.2015 17:37:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 


Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!