Bir öküzü vardı Besnili Mehmet Ali’nin.
Şerif’ti adı.
Gençti, dinamikti.
Yorulmaz, yılmazdı.
Mehmet Ali bilirdi Şerif’in çiftini.
Onu asla yolda bırakmayacağını.
Kimi koşsa yanına Şerif’in, mahcup etmezdi.
Sıcak bir ahırı vardı.
Memnundu hayatından ve yediği fiğden.
Her kış hayalini kurardı yeşil çayırların.
Mehmet Ali severdi Şerif’i ve çiftini.
Otlatırdı her bahar sabahı
Çiftten önce ve sonra.
Şerif bilirdi tuzunu vereceğini Mehmet Ali’nin
Her akşamüstü sudan önce.
Bahar bitti, çayırlar kurudu ve kuşlar da gitti.
Şerif sürüyordu çiftini
Geçen günlere aldırmadan.
Arkadaşı vardı elbet Şerif’in.
Fakat bağlanmamıştı ona sonuna kadar
Mehmet Ali’ye bağlandığı kadar.
Mehmet Ali görmüştü ovada
Turuncu bir alet Şerif’e benzemeyen.
Rüyasına girdi her akşam bu alet.
Uyku uyumadı 1973’ün güzünde.
Üstelik ahırına da girmedi Şerif’in.
1974’ün baharında yine yeşerdi çayırlar.
Görünmedi Mehmet Ali ahırda.
Şerif koşulmadı çifte 74 baharında.
Suyu ve fiği de tam verilmedi Şerif’in.
Ayakları taşımadı bedenini.
Çöktü yere gecenin karanlığında.
Mehmet Ali aldırmadı bu duruma.
“Satın! Yaşlandı Şerif.” dedi.
Sürüklediler Şerif’i bir sabah ahırdan.
Yüklediler Kasap Memoş’un pikabına
Sıkı bir pazarlıktan sonra.
Yolunu tutarken Şerif kasabanın
Paslı bir kafesin içinde
Mahzundu, yılgındı…
Aklına sıcak bir bahar ikindisinde
Mehmet Ali’nin sözleri geldi:
(Şerif ve Mehmet Ali kan ter içindeydi.)
“Gözünü seveyim Şerif, ha gayret!
Akşam olmadan bitirelim bu tarlayı.
Yarın diğer tarlayı sürmemiz lazım.
Sen benim sağ kolumsun, iki gözümsün.
Ha gayret Şerif! ”
Şerif bu…
Kim tutar onu artık.
Yükün çoğunu akşama kadar çekti.
Mehmet Ali’nin sürülmedik tarlası kalmadı.
Her yıl olduğu gibi.
Fakat şimdi işe yaramıyordu hayaller
Paslı demirler arasında.
Şerif, gözüne baktı son defa Mehmet Ali’nin.
Mehmet Ali bakmadı Şerif’e
Yeni aletine baktığı kadar.
Umurunda değildi kimsenin Şerif.
Yapayalnızdı koca dünyada.
Oysa böyle mi bitecekti bu hikâye.
Daha geçen yıl çorak toprakları
Kâğıt gibi yırtıyordu kara sabanıyla.
Üst üste “Aferin! ” diyordu Mehmet Ali.
Şerif bitkindi, vurulmuştu can evinden.
Keyifliydi Besnili Mehmet Ali
Turuncu aletiyle Kasap Memoş’u uğurlarken ve
Onun arkasından tarlaya giderken.
Kurtulmuştu kara sabandan Mehmet Ali.
Yüzü gülüyordu,
Uçsuz bucaksız ovalara baktı.
Çoğu tarlada yorgun öküzler vardı.
Solgundu yüzleri sahiplerinin.
Ayakları birbirine dolaşıyordu adamların.
Turuncu aletine bir daha hayran kaldı.
Şerif aklına gelmedi zerre kadar.
İlk ışıltısını görünce Şerif bir Bursa bıçağının
Gün vurmamıştı daha Mehmet Ali’nin yüzüne.
Bir öküzü vardı Mehmet Ali’nin.
Şerif’ti adı.
Üzgün ve bitkindi.
Yaşama dair umudu kalmamıştı.
Son nefesini verirken
Bursa bıçağını bilmezdi, öğrendi…
(Muğla – 2014)
İlyas DoğanKayıt Tarihi : 28.9.2016 23:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!