.
.
Bütün sevdalarım
Yitik bir şehirde
Kayıp rolü oynuyor
Ve artık hiç bir sevgim
Bütün kederlerim çalıntı
Bana ait değil
Gözyaşlarım masum değil
Bir dostumdan öğrenmiştim böyle ağlamayı
Yine de
bir çay bardağında
iki dudak izi bırakmıştık
................. ayrık
sonra da savrulmuştuk
'ucuz tren' istasyonlarına
bunun başka bir açıklaması olmalı
açık denizlerin mavisel inandırcılığı gibi değil
ya da damdaki beyaz güvercinler gibi
daha karamsar bir ton bulunmalı
bu gün bir ceset bulunmalı
-ve yazmaya başladı
satırlardan kin döküldü kaygan zemin üzerine
mikrobik harflerden enfeksiyon kaptı beyaz fayanslar
aceleci bir kalem
ve kelamı dilinin ucunda kalmış bir aşk gibi kaldık biz orada
.
-ben seni sevdikçe ellerimi kanattım
uçurtmanın kuyruğuna takılı-kalan parmağımdan
havalanırken gökyüzüne
bildik bir yer değilmiş gibi baktığım yeryüzüne benzeyen
bir gülüşünle başlamıştı bu düş
iki hırçın nehir gibi buluşmuştuk Kâf Dağı'nın eteklerinde
bizi kıskanmıştı Şat-ül Arap
bırakmıştı ellerini Dicle ve Fırat'tan
ama yine de kurgusal hatalar vardı bu senaryoda
''lanetli evin yeşil sarmaşığı
..sana olan tutsaklığı mıdır dudaklarımın sayıklaması
..dışarıda kalıbının dışına çıkmış coşkular var
..içerde ise
..içlenmekten içine dert düşmüş sessizlikler alası''
hüzünlü bir sonbahardan kalan
sarı yapraklarla örtüyorum yalnızlığı
çeltikleri karalayarak günleri geçirmek zor oluyor bazen
susmak
kusmak
ve de ölmek gibi tat kalıyor dilimin ucunda
Serhat Ayan'dan bahsedildiğinde ilk aklıma gelen sıcacık bir tebessüm oluyor; sevgi ve saygı dolu, içten, dostça bir tebessüm.
Bir seneden fazla oldu O'nu tanıyalı. Ve daha ilk günden kardeşim kadar yakın hissettim Serhat'ı kendime; daha şahsen tanışmadan, sadece internetteki mesajlarından ve ...