Al güller çıkaran toprak
Toz ağları ören rüzgar
Ufkuma yer açan gökyüzü
İnsan geldim, insanca yaşamaya,
Neresinden tuttum yaşamın bilmem
Kaç yüz, kaç el ve kaç son bakış...
Göz kapakların kavuşunca birbirine her gece
Koparmayı unuttuğun takvim sayfası gibi kalırım arkasında
Bul beni
Kirpiklerinde kurulu salıncağa binince mecalim
Sonsuzluğa tutunduğum bir uçurum olur hayalin
Tut beni
Huzurunun sahiline sığınan yorgun bir vapurum ben
Ne kalabalıklar döktüm içimden
Sadece sen gel diye
İyi geliyorsun bana
Çocuk yüreğinden simit koparan aç bir martıyım
Kanatlarımda rüzgar
Gözlerinde cennet
İzin ver bakayım
Sevaplar işleyeyim uğruna
Yoksul kalbimi doyurayım mesela
Evsiz duygularım barınsın
Bayram ziyaretleri yapayım kimsesizliğime
Kuş kadar hafifim
Nereye gideceğim
Bilmediğim çok yol var
Yine de sen olsan
Tıkansam çıkmazında
Kuş kadar hafifim
Sen gittin
Geride kuş sesleri kaldı
O şirin bahçende
Yorgun bir tabure vardı
İncir yapraklarında süt kokulu heyecanların
Saksıda büyüyor yeşil soğanların
Yıldızlarla işim yok benim
Sönüp gidiyorlar nasılsa
Bir bardak suya, bir bakımlık arşa
Ve bir merdivenlik yaşama dönük yüzüm
Merhaba ederim balıklar kadar sessiz
Hoşçakal derim uçurumlar kadar sakin
Gece olduğunda şubata döndü ay
Evvel zamanda inmiştik
Tanrının nefesinden üflenerek
Ayrı yapraklara düşen çiğler;
Aynı toprağa inen damlalardık
Bir gövdenin halkalarında buluşmuş;
Boş kaldırımlarda üşümüş hislerin
İpliği pazara çıkmış ruhların balosunda
Gülüşüne sızdırılmış tuzlu bir irin
Güneşten solgun gözlerindeki ışık
Buzullar gibi giriyor kirli bir denizin koynuna hayallerin
Kaç yüzyılın kaldı yaşamak için?
İstemsiz bir tutulma haliydi sarı begonya aşkı
Çocuk, gözlerinde bir yangını suladı
Bütün çocuklar gibi az bir ömrü kalmıştı büyümeye
Çalamadı yüreğindeki kelebekleri, komşu bahçe sarmaşığı
“İnsanın aşk hali de hiç çekilmiyormuş” dedi çocuk
Büyümek en iyi kurtuluştu bu cendereden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!