Sabahın ilk ışıkları, denizin üzerinden geçip kıyıya vuruyordu. Hafif bir esinti, sahil kasabasını nazikçe uyandırırken, Semiramis mavi bisikletine atladı. Hasır şapkasını başına geçirdi, hafifçe yana eğdi. Sepetindeki papatyalar, uykusuz bir geceden kalan umut gibiydi; taptaze, kokulu ve yumuşak.
Semiramis her sabah aynı yoldan geçerdi ama bu sabah farklıydı. Kalbinde hafif bir titreme vardı. Dün gece, uzun zaman sonra ilk defa bir rüya görmüştü: Rüyasında, papatya tohumlarını sahil boyunca saçıyor, ardından biri onları toplayıp ona geri getiriyordu. Kim olduğunu görememişti ama bir çift göz hâlâ zihnindeydi—sakin, davetkâr ve tanıdık.
Bisikletiyle kıyı yolunda süzülürken, sabah kahvesinden bir yudum aldı. Ayaklarının altında çakıllar çıtırdıyor, martıların sesi gökyüzüne şiir gibi yayılıyordu. Yolun sonunda küçük bir kitapçı vardı. Her sabah selamlaştığı, ama adını hâlâ bilmediği genç adam, kapının önündeki bankta oturur, kitap okurdu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!