İpi İzleyen Yolcu / Gölgelerin Savaşkı (3)
bizi iz’e bağlayan görünmez ipler
anneyi çocuğa, tohumu suya
ve seni bana düğüm,
seni beni kukla eden
Bunca sokağın arasında
Müziğin ahengini bul bana
Bir martının çığlığındaki melodi gibi
Yüreğime çarpan dalganın sesini bul
Ağacında, yaprağında
Küçük an’ları yakalamayı, akışta soluklanmayı seviyorum. Detaylar, bütünden daha çok hoşuma gidiyor; içlerinde kaybolsam da bazen..
Ötekine olan merakımın, ben bana yetmediğinden değil; aksine ben, benden taştığından kaynaklandığını sanıyorum. Bazen bir çocuk oluyorum, bazen yaşlı bir teyze.. Ah, sokak kedisi de sıklıkla… Bazen yaprak, bazen ağaç, bazen…
Şu kısacık hayatta bir tek “ben” olmaya mahkûm edilmek haksızlık, diyorum kendi kendime. Haksızlığı yapanı tanımıyorum ama onu da seviyorum içten içe.. İşte bu yüzden her şeyi ve herkesi azar azar tadıyorum.
Sıra kendimi tatmaya gelince kaçmaya meylettiğim oluyor, bir kez tadarsam bir daha başkası olmayı beceremeyecekmişim gibi hissediyorum. Beni kana kana içmeden bardaktan taşırıyorum böylece.. Sonra kurduğum bu oyuna kendimi inandırıp yeniden küçük an’lara ve insanlara yayılıyorum.
Yayıldığım insanlarla sohbet ettiğim de oluyor.. “Nasılsın?” sorusuna, “İyiyim.” diyorum ve tebessüm etmekle yetiniyorum sadece. Bazıları “Ben de iyiyim.” diyor, bazıları aksini söylüyor.. İyiyim diyenleri kıskanıyorum, “Bir insan nasıl kendisine mahkûm kalıp da iyi olabilir? Acaba onlar da mı benim gibi bir oyun içerisindeler?” diye düşünüyorum.
Diğerlerine de “Ben, seni tadarken bu kadar iyi hissediyorum da; sen, senken nasıl iyi hissetmiyorsun?” diyesim geliyor, diyemiyorum. Bir şey anlamayacaklarını zannediyorum.. Gerçi anlaşılma ihtiyacı da duymuyorum ki.. Küçük an’larda küçük kalmayı seviyorum, hepsi bu.
Kurbanın Kanı / Gölgelerin Savaşkı (2)
izlerim düş halinde
ve oturmuşum bir taşa
dünyanın temelindeki köşe taşına
kana kana içsinler diye beni
Leylaların Çöle Düşmesi Tehlikeli ve Yasaktır! / Travmalar Tramvayı ve Ünlemli Makinistler
şair çocuklar da doğurur en şiirinden
sonra bir sokağa fırlatıp
-ki namussuzluk değildir bu-
şiire hayatı öğretmeli!
evvel zaman içinde, kalbur saman içinde
bir yıldız kaydı da masal başladı sanmıştık
kendi beşiğimizi sallarken tıngır mıngır
kendi içimizde.
oysa o çoktan kopup da gövdesinden
gökyüzünde başıboş
Sezar Salata Tuzsuz Olmaz! / Travmalar Tramvayı ve Ünlemli Makinistler
sezar uzaktan akrabam olur
ikimiz de sevmeyiz normal yolları
farklı olmak uğruna
o doğurgana acı çektireceğiz!
Şiranın Şarkısı / Gölgelerin Savaşkı (5)
bir yıldızın kuyruğuna bağlanmış
kayan hayatıma üç dilek
önce öldürüp bir hiçliği
içimde keşkesiz...
boş bir kağıtta sıralanmış çamaşır ipleri
ve ipe astığım kaderimin
oldurmazlığı olduran eğri büğrü dizeleri
içi boş ve sapı var tüm hayatlarım
kimisi doldurur boşluğu karalayarak
kimisi sayar içinden metronom gibi
Süveyda Tepesi / Gölgelerin Savaşkı (4)
ayrılıp gelmişsem yanına
çalmışsam kapını yarınlara
bil ki düşümün götürdüğü yerdeyim.
sonunu gördüğüm bu yolun
Kaleminize sağlık. Şiirler için başlık seçimleriniz ve birçoğunun içinde bulunan diyalektik ilgi çekici.