Eski zaman aşklarında, gözler bakışırdı.
İçimizde titrek, ürkek duygular,
Gerçeklerin, çaresizliğine inat,
Anılara el uzattım yalnız gecelerimden birinde.
Özlem dolu yüreğim, titrek kirpiklerimin zaptettiği yaşlara dur derken...
Gökyüzünde, yıldızlardan aksetti gülümseyen çehreler.
Her biri elimden tutup yaşanmışlıkların sayfalarını araladı.
Kiminde çocukluğumun çizgiden bebekleri,
Sabah'ın selamı, aldığın andır,
Gece'ye kalanı efkardır, gamdır.
Bunu öğrenmemiş belli ki hamdır,
Söyleyin öğrenip gelsin meclise....
Bir merhabanın hatırı bende,
Bu yazıya başlayabilmek için kendimle çok mücadele ettim. İçimdeki isyan duygusu günlerdir yaktı kavurdu beni. Ne aklım, ne insanlığım, ne kadınlığım kabullenemedi bu acıyı.
Korktuğum başımıza geldi.
Telefonun öteki ucunda, arkadaşım. Dostum! Hıçkırıklarını duyarken, gözyaşlarını gözlerimden akıttığım, çaresizlikle feryat eden bir anne. O, iki kız çocuğu ile yaşam savaşı veren bir anne!
Uzak değil, virajlı yollarda savrularak,keçi yolarına tırmanmak gerekmez, coşkun,can alan köprüsüz ırmaklar geçilmez köyüme varmak için...koskoca BAŞKENT'imize doksan kilometre mesafede,doksan yıldır köy çeşmelerinde yalağından hayvanların içtği, tek oluktan akan sudan köylümün
su çektiği köydür.Adı gibi değildir insanları,sofuluk dedelerimizin ninelerimizin anlattıkları eski zaman masallarında dinlenir...
Kıraçtır,çatlak çatlaktır toprakları..tıpkı insanımın avuçları,topukları gibi yarılmıştır..Buğday başaklarından bir demet yapıp,hatıra götürür şehirdeki
hemşehriler..sert rüzgarlar eser...harman yerinden bir hortum kalkar... döndükçe büyür büyüdükçe toplar çer,çöp ne varsa.....ağaç dikmeyi,susuzluktan mı düşünemediler nedir. Eski kadınlar birbirlerinden utanır,gece yalakta gusul abdesti aldıklarını..anlatırken...değişen, yeni yapılan evlerdeki
banyolarda bir saat verilen suyla yarışmak.... benim köyüm koskoca BAŞKENT'E doksan kilometre...tezek sobalarının yerini alan kovalı kömür kovaları,üstü dantel örtülü bekler,kış görevini.....harman sonu,sap yığınları yanar ansızın, tandır ocağının başında feryal bibim söylenir.''ineğemi yeter bu sap tandıra'mı ''diye.Tüplü ocaklarda var evlerde..Ama o tandırda ağır ateşte pişen lezzeti yok yemeklerde..Zaten o yemekleri yiyecek kimsede kalmamış,gurbete çıkmış çoğu...doksan kilometre uzağa başkent'e....
Ama vasiyetleridir,''ölürsem köyüme gömün ''demek. Benim köyümün insanı nereye giderse gitsin ölüm uykusuna köyünde yatar.... 1
Giyinmişsen.. aşk kaftanını..
Takılmışsa.. sevgi tacın...
Kral adam..olmalısın...
Dost.. uzanmalı ellerin...
Soğukta ısıtmalı..
Kor ateş'te küllemelisin...
Koca dünya denizinde,
Küçük bir balık gibiyim.
Bir yanda hayat ağı,
Aylar önce sus dedim kalemime...Sus!
Zamanı gelmişti, düşüncelerim, yaşananlardan etkilenen ruhum, isyanını satırlara yansıtma şiddetindeki büyüklükten ürktü...Evet...Ürktüm!
Yazılan aşk şiirleri, yaşanılan sevgisizlikler karşısında anlamını, tadını yitirmişti.
Dostluk adı altında, menfaatlerin maskeler ardındaki yüzleri öyle korkunçtu ki...Ürktüm... İğrendim!
Merhabasız günler hapisanesinin, karanlık hücresine gönüllü girdim...
Tutsaklık kilitli kapılar ardında değil, ruhumuzda.
Sevmek, sevilmek ihtiyacı ile attığımız adımlar üstü kamufle edilmiş kuyulara düşüyor kimi zaman. Düşerken bir yerlere tutunmak istiyoruz olmuyor, kaygan duvarları tutabilmek mümkün değil.
Hızla dibe vuruyoruz. Acının her çeşidi düştüğümüz yerde tanıtıyor kendini birer birer.
Çoğu tanıdık geliyor, hele bazılarını o kadar yakın tanıyoruz ki, değişen bir şey yok diyoruz. Her yerde aynıymış bu, oysa farklı olacağını düşünmüştük.
Yoruldum hayat...yordun beni.
Bırak peşimi artık...bırak.
Yoruldum...
Yazı kışı bilemedim,
Saçlarımda mevsimsiz kar taneleri,
Tükendi gözlerimin feri.
Mahkum deliller
Aşkta ihanet
Oysa yüzleşmemeliydi
Her aşkla adalet
Karşılıksız sevmenin infazında bırakılan
Ağır müebbet hapsin
Sonundaki hasret...
Tebrikler efendim nitelikli çalışmanızı en içten dileklerimle kutlarım...