Beni yabancı yerine koyup saldırmayın üzerime
kelimeleri kararmış önyargılarla geldiniz
sarktınız püsküren bir akşam gibi ve şiştiniz
daraldık paslı günleri saymaktan
silahlardan önce gecede kepazeler belirdi
kurşunların üniformalara olan aşkı yalandır
sararmış otlar yağmura hasret değil artık
diş sıkarak eksilttiğimiz yaz rüyalarını
şimdi yelkovan kovalayarak arıyoruz
sıkılmış yumruklarla söylerken şarkıları
gördüm dediysem görmüşümdür o kadını
o şarkıların sustuğu yerde duruyordu
yokuşlarda uyuklayan kuşlar
onlar aptalca bir şey mi yapmış oluyorlardı
onlara bak hatta dokun belki yoksun
hayalden öte değildir kaynaşan ellerimiz
ülkemden bir karış uzaklık ürkütür beni
yoksun çünkü uzaksan yoksun dediler
binlerce defa soruldu bir o kadar alındı cevaplar
vurulmuş düşüncelerin yanında işimiz olmaz bizim
yakamızda biten kışkırtıcı silahlar sırıtıp duruyor
çünkü bu şehrin sabahına gece indi o belalar
gittim karanlıklara sığınanlar beni izledi
haykırdım o bulvarların gizli bahçelerinden
düşüncelerimi kemiren cani bir canavarla
dövüşlerim sürüp giderken
kurtaramıyor kendini barışa koşan kim varsa
her şey unutuldu deniz mevzusu hiç açılmadı
yanımdan martılar geçmedi bir uğultu duyulmadı
gökyüzü gürültülü yeryüzü yersiz kavgalarda
yolumu şaşırıp rüzgardan yardım dilemedim
ağrıyan eklem yerlerimin beni yollara itmesine neden
içimde uzayan sayfaların beyazlığını kaybetmesi midir
gidiyorum ardımdan karanlıklar geliyor
ağrıyan eklem yerlerim neden beni yollara itiyor
neden yaklaşmayan yağmura sitem ediyorum
ben vagonların beni beklediği yere gitmezsem
trenlerin kalkışına engel mi olmuş olurum
kompartımanların korkulu rüyası tünelleri
istila edenler orada can havline düştüler
arsız bir zamanda geldi o vagonlar
artık gidenlerin dönüş bileti de yoktur
evet ölüm mangaları soğuk vagonlarla geldi
buz kaplı silahlar silip süpürdü yaşam hevesini
sıkılmış yumruklara ve üşüyen insanlara
silahların abanışı korkunçtu
tenime inmiş asfalt rutubeti
eğriltiyor kemiklerimi
derme çatma görüntüler
aptalca bir gürültü, yakılan yeryüzü
önüme çıkan bir manasızlık
kemikleşmiş soytarılıktan da beter
gençtim geceledim soğuk bulvarlarda
Meçhul Asker‘le arkadaş oldum konuştum gece boyu
açıklamalar açıklayamaz her şeyi
mübalağalı sözler küçültmez gerçekleri
savaş serserisi silahlar cezadan muaf tutuldular
yaşadığımız evler saplanmış mermilerle arkadaş
onlar sıcağı severlerdi şimdi soğuk duvarlarda esir
o kadın her akşam temiz elbiselerle çıkardı sokağa
ve bir karaltı gibi duvar kıyılarında beklerdi
eşi esaretten dönecekti bekle geleceğim demişti
bir parça ekmek ve bir bardak şarap olsun masada
geleceğim
fakat otuz kış otuz yaz geçti aradan gelmedi
masada Spree şarkıları söylenmedi
o şarap içilmedi ekmek yenmedi çünkü o gelmedi
İşte böyledir savaşın titreyen aşkları
titrer fakat sönmez zaman geçer ölmez
tank paletlerinin ezemediği güç
buzların altında bir ateştir o
bekledi her akşam temiz elbiselerini giyerek
fakat o gelmedi gelemedi
Küchenuhr ve Trümmerfrauen
yani mutfak saati durmuş
yıkıntı kadınları temizliğe başlamıştı
vagonlar suçlu gibi bekliyor
dudaklar yapışmış ağızlar laf yapmıyor
kim kime hayran olacak kim kime düşman
kim ayağa kalkıp bir şeyler söyleyecek
ey hayat bu ateşi kim söndürecek
sisler nereye inecek
gördüm dediysem görmüşümdür
yıllardır kocasını bekleyen kadını
çünkü o çok iyi komşumuzdu
yarım asır geçti unutmadım
artık kılıçlar paslanmayı silahlar çürümeyi özledi.
Hüdai Ülker
Kayıt Tarihi : 9.7.2025 15:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!