Eskimiş giysilerime, dağınık saçlarıma
Uzamış sakallarıma, çökük suratıma
Çatık kaşlarıma, düşmüş omuzlarıma
Öfkeli gözlerime, akan gözyaşlarıma
Bakma öyle bana, ben insanım insan.
Ayetleri sermişim önüne tek tek
Yazıktır, günahtır; çiğneyip geçme.
Sen bedenime can verenimsin
Ne olur şah damarımı kesip gitme.
Tanrının eteklerine tutunup yalvarayım,
Gözbebeklerinde varlığımın kabul edildiğini gördüm.
Marazlı duygularımın dermanını bulduğuma inandım.
Bakışların ışık gibi yüreğime akıp girdiğinde,
Tutsak duygularımın özgürleştiğini hissettim.
Yaralı bir serçe titrekliğiyle can çekişen ruhuma,
Sen yeniden can verdin.
Zamanın görünmez akışında
Gün be gün hırpalanıyorum
Ayak diretiyorum nafile
ALTMIŞ YAŞ
Ölüm hayatın yüreğinde pusu kurmuş,
Bense yarınlar için hayaller kurarım.
Altmış kış altmış yaz geride kalmış,
Bense üç beş bahara umut bağlarım
“vefat eden eşimin anısına”
GİTTİ
Gitti… Anılarını bırakarak, hayallerimi yakarak gitti. Bu evde bir gölge eksildi ve ben azaldım. Odamın havası mezar soğuğu… Hayatım üşüyor. Ayak sesleri çınlıyor kulaklarımda. Kafam bulanık, bilincimin okyanusunda anılarım yüzüyor. Üstüme saldığı son kokunun ardına düşüyorum. Komodinin üzerinde, bir tarağın dişlerine tutunmuş tek bir saç teli… Kökünden kopuk, sahipsiz… Ok gibi saplanır yüreğime… Çekmecede hiçbir zaman tamamlanamayacak yarım kalmış örgü… Aynada bir çift kara göz ararım. Kahrolası görüntüm… Çekil aramızdan… Belki… Ben mucize beklemekteyim nafile...
Gitti. Gündüzümü geceye çevirerek gitti. Uykumda yüreğimin inleyişi uyandırır bedenimi. Kapı açılır sesi duyulur ama gelmez. Gönül şatomun penceresinde hala gözlüyorum yolunu...Koltuğu boş… Kahve fincanı olduğu yerde duruyor, sevdiği peynir şekeri cam kavanozunda… Hiç bir zaman gelmeyeceğini bende biliyorum… Bekle, ben geleceğim. Son şafağın gelmesini bekliyorum… Bekle İki dünyanın birleştiği sonsuzluğun son durağında bekle… Orada buluşacağız… Bu ne çaresiz hal ya rabbi… Ağla yüreğimin gözleri. Teselli et beni… Perişanlığıma ağla… Öyle ağlaki yaşlarınla boğ beni... Artık yarım varım, öldürerek tamamla beni... Gitti… Ruhumu öldürerek, anılarımla cezalandırarak gitti… Bedenimi toprağa gömmeden gitti…
Uyku girmez oldu gözlerime… Her gece zifiri duygularımı aydınlatacak şafağın sökmesini beklerim. Şafak sökende gözyaşları dizilir kirpiklerimde… Gündüz üşüyen yüreğimi örtecek gecenin çökmesini beklerim… Gece çökende yine gözyaşları dizilir kirpiklerimde….Günüm gün değil, gecem gece değil… Onsuz ne kötü bir dünya yarabbi…
Gitti… Kaygan bir balık gibi avuçlarımdan kayıp gitti… Bedenimin yaralarını sarmadan, ruhumda derin yaralar açarak gitti. Gözlerinde görürdüm kendimi… Beni de alıp götürdü gözlerinde…
Ey benim talihsiz ülkem; soluk alıp vermekte zorlandığını görebiliyorum. İhtiras terörüdür nefes borunu tıkayan. Endişelenme sen, inanıyorum ki bağrından sihirli bir el çıkıp tıkacı söküp çıkaracaktır. Derin nefes alacağın günler yakın.
Ey benim solgun ülkem; solgunluğunu görebiliyorum. Üstünde cirit atan aç gözlülerdir çiçeklerini solduran. Endişelenme sen, inanıyorum ki bağrından çıkaracağın bir bahçıvan yeniden yeşertecektir yaylalarını. Has bahçeye dönüşeceğin günler yakın.
Ey benim kırgın ülkem, sana ihanet edildiğini görebiliyorum. Kırgınlığın sana kör bakanlaradır. Endişelenme sen; inanıyorum ki bağrından yıldızlar kadar gözlerinin feri parlayan birileri çıkacaktır. Dünya haritasında kem gözlere batacağın günler yakın.
BÖYLE DİYORDU
Biz birbirimize benzeriz. Karakaşlı, kara gözlüyüz. Rengimiz esmer, saçlarımız siyah ve kâküllü… Omuzlarımız geniş, çatık kaşlıyız… Anlımız kırışık, tetik bakışlıyız… Kadınlarımız; buğday tenli kırmızı yanaklı, ela gözlü.... Sert bakışlı...görünmez dişleri… Çatlamış dudakları suskun - sevdalı... Yürekleri merhamet dolu,
Biz birbirimize benzeriz. Misafirperveriz, ekmeğimiz emir kipiyle yediririz. Mazlumun imdadına koşarak gideriz... İyiliği de kötülüğü de unutmayız. Sadakaya sırt çevirir alın terimizi yeriz. Yeryüzü bize borçlu, biz Tanrıdan alacaklıyız.
Hainimiz çoktur, devşirmemiz yoktur. Biz hiçbir yerden gelmedik, dünya var olalı beri buradaydık.
Soyluluk adımızda değil kanımızdadır. Muhtaç olduğumuz kudret imanımızdadır. Biz hepimiz birbirimize benzeriz. Bu nedenle fena halde nazara geliriz Dostumuzu düşmanımızı geç fark ederiz. Onun içindir ki hep tuzaklara düşeriz. Ş.Kadan
Hayat bulmacasının son karesini bu sessiz gecede çözmek üzereyim. Almışım karşıma kendimi zebani acımasızlığıyla sorguya çekiyorum. İlk kez içime dönüyorum. Ve ilk kez anlıyorum ki bu yaşıma kadar hep dışımda yaşamışım. Düşüncelerimle yüzleşmelerim oluyordu fakat ilk kez ruhumun içindeki hayatımın manasını sorguluyorum.
Gel gör ki bütün sorularım cevapsız, dilim lal, aklım gribe yakalanmışçasına durgun, duygularım bulantı içinde kendime yabancı kalıyorum. İnsanın kendini sorgulaması ne zor şeymiş meğer. Galiba geç kalmışım. Bedenimin zarafeti gitmiş, derilerim pörsümüş, akciğerim yorgun ve tafralı tafralı soluklanır. Yine ilk kez tanışıyorum kendimle, ilk kez dokunuyorum bedenime. Ve Soruyorum kendime niçin, kimler için neden bu bedeni harabeye çevirdin? Gerçi eninde sonunda öyle ya da böyle harabeye dönecekti. Yüreğim çatlamış susuz toprak gibi çorak, ruhum boş bedenimse muallâkta. Korkuyorum ve kaçmaya çalışıyorum kendimden. Ne bir kutsal sığınağım var ne de kendi kutsalıma sığınabiliyorum. Öyle çaresizim ki hemen kalemime sarılıyorum. Maalesef cümlelerim uzar gider b ir türlü noktayı koyamıyorum. Tuttuğum kalem parmaklarımın arasından düşüveriyor. Bir anda her şeyi anlıyorum, hayata kalem gibi sarılsam da hayat kendiliğinden son bulacak. Şafağı bekliyorum geceye yalvarırcasına. Tüketmişim hayatın dinamosunu. Ne ardından ağlayacağım gidenim ne de hasretini çektiğim gelenim var. Tutkusuzum, tuzsuz, tatsız. Aşkta dibe vurmuşum yüreğim boş ve müflis. Çıkamıyorum işin içinden.
DOKUNMA YA RAB
Dokunma Ya Rab,ne içime ne de dışıma dokun. Dokunma Ya Rab patlatırsın hicranımı, beni de kirletir seni de...
Dokunma Ya Rab , ne yüreğime ne de ruhuma dokun. Dokunma Ya Rab içimde yanan kor ateş beni de yakar seni de...



-
Zakir Kaya
Tüm Yorumlarharika şiirler ustad tebrikler