Bir yüz…
zamanın duvarında asılı.
Gözleri, başka bir mevsimde kalmış.
Boyalar dökülmüş,
ama bakış hâlâ yerinde --
Adını ağzımda unuttum—
bazı heceler,
duvarda bir rüya gibi küfleniyor.
Ve zaman, usulca kırılıyor aramızda.
Kendi sessizliğimi duyamadığım günlerden
geliyorum —
kendi adresini bulamayan sabahlardan.
Bir mendil kaldı,
kenarında sökük bir dua,
rüzgâr değse,
sanki sesi duyulacak.
Bir fincan kaldı,
Bir taş gibi düşmedim ben zamana—
zamanın kendisi kırıldı içimde.
Ne su yüzeye çağırdı beni,
ne rüzgârın belleğinde
biraz sen
hangi çağrının yankısıydı o ses,
hangi açtığım, çiçeğe benzeyen şeydi?
baktım… büyüyor usulca,
Bir taşın içinde kıvranır:
ilk kelime.
Henüz adını bilmez:
ülke.
Rüzgâr —
O akşam,
gökyüzü yerçekimini unuttu,
bana bıraktı seni,
ellerin hâlâ pencerede titriyordu,
gülüşün orada,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!