Bir sabah uyandım, umut kırıntıları
toz olmuş avuçlarımda.
Çimenler yeşermişti geçmişin mezarlarında,
her telinde bir hüzün,
her kökünde çözülmemiş bir sır.
Sahil kasabası sessizliğe gebeydi,
rüzgâr bile adımımı unutmuştu kumsallarda.
Deniz, tuzlu bir aynada yansıyordu bensizliğimi:
bir martı çığlığı, bir vapur dumanı,
ve kırık dalgaların dilinde
söylenmemiş bir veda.
Yürüdüm... Ayak izlerim sularla doldu,
kumlar zamanın dişlerinde öğütüldü.
Bensiz bir dünya nasıl da hafif!
Bulutlar ağırlaşmadan önce
gittim,
uçsuzluğa yazılmış bir cümle gibi
son harfinden vazgeçerek.
Artık uzaklardayım,
ufuk çizgisiyle dans eden bir gölgeyim.
Yaşam dedikleri bu mu:
bir tren sesi, bir yıldız kayması,
ve sonsuz mavilikte
kendini yitiren bir çığlık?
Gece olduğunda sahili düşünüyorum,
çimenlerin üstüne çöken ay
hâlâ geçmişi taşıyor mu?
Belki de ölüm dediğimiz,
denize düşen bir yaprak kadar
sessiz ve ıslak...
Gidiyorum işte,
bir şiirin suskun mısralarına
sığınarak.
Bıraktığım her şey
bir kum tanesi kadar küçük,
ve gittiğim yer
bir düş kadar büyük.
Belki bir gün
çimenler yeniden filizlenir,
deniz, adımı kıyıya fısıldar.
O zaman anlarım:
kayboluş da bir başlangıçtı,
ve her ayrılış
sahile vuran bir dalgaydı sadece.....
Kayıt Tarihi : 13.3.2025 15:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!