Rüzgârda Yazılmış Mektuplar - Mektup 17

Kaya Su
27

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Rüzgârda Yazılmış Mektuplar - Mektup 17

Merhaba, bu yazıyı okuyan kişi,

Bugün, günlerden sessizlik. Saat, şimdilerde kurak bir su birikintisi gibi... ve ben olmayan bir takvimi hesaplıyorum. Dışarıda uçuşan, göç etme eylemine direnmiş kuşlara bakılırsa sabah oldu olacak. Ama güneş görünürde yok. Belki de bugün gelmeyecek gökyüzüne. En son ne zaman geldi, bilmiyorum. Aslında biliyorum da hatırlamıyorum. Zaten o da beni hiç görmemiştir. Bunca kalabalık arasında beni göremez de...

Bugün sana hiç olmadığım kadar ben gibi olacağım. Daha önceki mektupları okudun mu, bilmiyorum. Hangileri sana kadar yetişti, haberim yok. Yığınla sayfaya adımı, rengimi, sesimi, penceremin nereye baktığını bile tarif etmeden yığınla şey yazdım. Her yazının sonunda sustum; her susmanın sonunda sustum. Sustuğum için kendime kızdım. Kendime kızdığım her an için başka satırlar ve yine aynı döngü, yine ben ve yine dile getirmeye korktuğum kanlı kavgaların başlangıcı. Yaralıyorum kendimi ve canım çok acıyor ama... ama korkma, kan hep içeriye akıyor. Öğrendim bunu yapmayı. Yoksa sonra ortalık batıyor; uğraşamıyorum temizlemekle. Ben artık dağınık kalmasından yanayım her şeyin. Toparlanınca köşede kalıyor karanlık ve gözüme batıyor. Dağınık olunca gölgelerde kalıyor karanlığım ve az da olsa duyabiliyorum şarkıları, sokak lambasını, kendimi... Tabii rüzgâr hayinlik edip gürültü edinceye kadar. Rüzgâr hiçbir vakit benden yana olmadı. Ben ondan yana olunca da o yönünü çevirdi. Sevmiyor işte beni. Bir yandan haklı aslında; sevilecek gibi değilim. Öyle olsa ben de severdim beni, değil mi? Ben birini sevmişim midir hiç? Biri beni sevmiş midir? Yine sonu kanlı olacak bir kavganın kapısını aralıyorum. Sanırım buna alıştım. Hatta belki de bağımlı hale geldim. Kavga etmek için her şeyi yapıyorum. Bazen takaatim kalmıyor kendimle başa çıkmaya ama kavga burnuma kadar çıkıyor. İşte o vakit tanrılardan herhangi biri ya da hepsiyle çatışmaya başlıyorum. Garip olan şu: bir süre sonra bakıyorum ki kavgaya dahil olan her tanrıda benim suretim, benim gözyaşlarım, benim sesim ve bendeki olmayışlar var. Neden bu kadar çok benzerlik var? Yoksa ben de bir... Neyse, bunu dememem daha iyi. Zira sen değil de başkası görürse işin içinden çıkamam. Çıkamamak... Çıkılmaz bir boşluktayım. Ama bu boşluktan çıkamamak kötü olduğu kadar güzel bir şey. Düşünsene: her şey var ama hiçbir şey yok ve mutlak bir gerçek olarak bu oluş ve olmayışı elimde tutuyorum. Ne büyük kudret ama, değil mi? Ben bu kavgaya seni dahil etmeyeceğim. Bana kadar gücüm var; seninle de uğraşamam. Benden güçlüsündür sen.

Adımı söylemek işime gelmiyor. Ne bileyim, bilsen ne olacak sanki... Bilinsem de ben yine bu olacağım. Sesim pek duyulası değil. Hoş, bir süredir ki sürenin miktarı ile ilgili kesin bir bilgim yok; duymuyorum kendimi. Yüzüme en son geçen gece kimsesiz kalmıştı sokak; onu teselli etmek için gittiğimde bir su birikintisinde denk geldim; kara, çatlaklarla dolu et yığını gibi bir şey. Neyse ki rüzgâr bulandırdı suyu da fazla maruz kalmadım kendime. Pencerem hep benden geçen bir sokağa bakıyor. Sokak: gelenler, gidenler, gelmeyenler, gidenler, bakanlar, gidenler... kalabalık. Bazen kedi geliyor benimle konuşmaya. Ben çok konuşuyorum galiba; uykusu geliyor, sızıyor öylece kenarda. Sabah olunca bir şey demeden gidiyor. Selam vermiyor gelirken ama giderken hatır istese bari. Bari o hatır istese giderken. Şu kuşları da anlamıyorum: pencerenin önüne gelip bir şeyler söylüyorlar ama onların dili ile benim dilim arasında çok ses farkı var. Bir de göç etmeyenler her sabah göç için hazırlık yapıyorlar ama hâlâ buradalar. Göç edenler gelmeyecek sanırım. Kuş sürüsü olduklarını sanıyorlar, o yüzden hazırlık yoruyor sanırım; ama bence korkuyorlar. Gitmekten değil, gittikleri yerde kimseyi görememekten korkuyorlar. Kaldılar da, kimse varmış sanki. Gün geçtikçe hava değişiyor; karanlığın rengi farklılaşıyor. Biliyorum, bir yerlerde bir ışık var bana doğru geliyor ama ya çok yorgun ya da ihtiyar ya da karanlıkta yolunu bulamıyor. Yerini bilsem... belki de ben giderim yanına...

Şimdi titreyen ellerimin sancısı ve kalemin yazmak istemeyeşi yüzünden burada bırakıyorum. Zaten kedi gelir birazdan; belki yağmur da yağar. Neyse, son satıra senin için bir boşluk bırakıyorum. Belki sen de, senin boşluğunla devam edersin. Boşluğun en karanlık yerinden selamlar.

İmza: Adı hâlâ eksik biri

Kaya Su
Kayıt Tarihi : 19.9.2025 18:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bilinmeyen bir kişi için rüzgâra emanet edilmiş, geçmişin yükünü taşıyan sayfalar...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!