Merhaba bu yazıyı okuyan kişi,
Yine uzun uzadıya konuşmak istiyorum... Ama bu kez sana değil. Hatta kimseye değil. Belki de sadece kendime... Ama ondan da emin değilim. Çünkü kendime bile çoğu zaman anlatamıyorum içimdekini. Kelimeleri kuruyorum kurmasına ama içimdeki savaş bazen bir cümleye sığmayacak kadar sessiz, bazen bir çığlığa dönüşemeyecek kadar boğuk oluyor.
Ben bazen aynaya bakıyorum ve karşımdaki yansımaya yabancılaşıyorum. O kişi ben miyim, yoksa benim hayal ettiğim ama asla olamadığım biri mi, bilmiyorum. Zamanın içinde ilerliyorum ama içimdeki bazı parçalar hâlâ çok geride kaldı, ve asıl savaş burada başlıyor:
"Devam et" diyen zamanla, "dön geri" diyen iç sesin arasında.
Yoruldum... Ve bu yorgunluk dinlenmek istemiyor bu sefer.
Yorgunluk... sadece anlaşılmak istiyor ama bu nasıl bir çelişki, bilmiyorum. Anlaşılmak isterken bile anlatamamayı seçmek... İçimde öyle çok kelime var ki... ama hepsi, dilimin ucuna geldiğinde birer suskunluğa dönüşüyor. Çünkü bazı duyguların tarifini yapamıyorum. Bazı düşünceler, zihnimde o kadar uzun zamandır dönüyor ki artık gerçek mi, yoksa sadece ben mi uydurdum, bilemiyorum.
Kafamın içinde bir oda var.
Işık almayan...
Camı olmayan...
Zamanı olmayan...
İşte ben o odada bazen en çocuk halimle oturuyorum. Bazen yirmili yaşlarımda yarım kalmış bir bakışla. Bazen de şu anki hâlimle, ama daha yorgun, daha kırık. Orada kendimle konuşuyorum ama bana cevap veren ben değilim sanki. Bir ben var içimde, sadece susarak anlatıyor derdini. Ben de onu anlamak için yıllardır uğraşıyorum ama hâlâ cümle kuramıyoruz birbirimize.
Bazı geceler, kendime itiraf edemediğim şeyleri uykuma saklıyorum, uyuduğumda belki unuturum diye... Ama olmuyor. Rüyalar bile bazen gerçeklerden daha acımasız. Orada bile peşimi bırakmıyor içimdeki boşluk. İnsan, en çok kendiyle yalnız kaldığında anlıyor ne kadar eksik olduğunu.
Ne kadar suskun,
ne kadar anlatılmamış,
ne kadar anlaşılmamış...
Benim kendimi taşıyamadığım zamanlar oldu, ve işin garibi bunu kimse fark etmedi. Çünkü hep bir şekilde gülümsedim. Sanki o gülümseme, içimdeki fırtınayı susturabilirmiş gibi... ama bazen fırtına sadece sessizce esiyor.
Ne bir çığlık var, ne bir kırılma sesi... Sadece içten içe savruluyorsun.
Zamanla küstüm.
Bir insana değil. Bir şehre, bir ana, bir hatıraya da değil.
Zamana.
Çünkü o hiçbir şeyin iyileşmesine yardımcı olmadı. Sadece geçip gitti ve giderken yanında götürdüklerini geri vermedi.
Ben bazen düşünüyorum da; hiç başlamamış bir hayatın ortasında gibiyim... Hani bir film olur ya, karakterin hikâyesi hiç kurgulanmamış, sadece arka fonda yürüyen biri. Adı bile geçmiyor ama her sahnede orada. İşte ben öyle hissediyorum kendimi. Kendi hayatımın figüranı gibi... Bir yanım başrol olmak istiyor hâlâ ama diğer yanım… "Bunu bile hak etmedin" diyor.
Sürekli kendimle konuşuyorum ama konuşmalarımın çoğu susarak geçiyor. İçimden geçen kelimeler, birer gölge gibi geçip gidiyor zihnimden.
Tutamıyorum, yakalayamıyorum.
Bazen o kadar derin düşüncelere dalıyorum ki, biri “ne düşünüyorsun” dese hiçbir şey diyemem. Çünkü bazı düşünceler, anlatılabilir olmaktan çıkıyor, sadece yaşanıyor.
İçten içe.
Sessizce.
Yakıcı bir biçimde.
Ben içimde bir savaş taşıyorum. Kiminle savaşıyorum bilmiyorum. Kendimle mi, geçmişimle mi, yoksa bana asla verilmemiş bir gelecekle mi?
Belki de hepsiyle... Ama bir şey kesin:
Bu savaşta ne kazanan var ne de kaybeden. Sadece yorgun bir ben var geriye kalan.
Kimi zaman içimde biri bağırıyor:
“Bu sen değilsin!” diye
Sonra başka bir ses çıkıyor ortaya:
“Artık buyum.”
Ve ikisi kavga ederken, ben sadece izliyorum. Taraf tutacak hâlim yok. Hangisi ben, onu bile seçemiyorum artık.
Ha şunu da söyliyim: Birini unutmadım diye değil bu mektup. Hayır. Bu, kendimi hatırlamak için yazdığım bir şey belki. Kendime dönmek için, kendimle yeniden tanışmak için yazıyorum. Çünkü kaybolduğum yerin tarifini bir tek ben bilirim sanmıştım... Sanmıştım ama galiba haritayı da ben yakmışım zamanında. Kendime dönüş yolunu kaybettim. Yoruldum ama pes etmedim. Çünkü hâlâ bir ihtimal var.
Her şeyin,
sonunda,
kendimi bulabileceğime dair...
ufacık da olsa bir ihtimal.
Ve insan,
bazen sadece bu ihtimalle yaşar.
– Adı hâlâ eksik biri
Kaya SuKayıt Tarihi : 3.9.2025 15:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bilinmeyen bir kişi için rüzgâra emanet edilmiş, geçmişin yükünü taşıyan sayfalar...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!