Merhaba bu yazıyı okuyan kişi,
Bu defa sana yazmıyorum.
Bu defa ben, hayatım boyunca asla karşılık veremediğim bir çocuğa yazıyorum.
Bir zamanlar içimde sessizce oturan, her şey olurken sadece bakan, hiçbir zaman söz hakkı verilmeyen o çocuğa.
Küsmüştü bana ama hiç gitmedi.
Ve şimdi... bağırıyor.
"S*ktir git!" dedi bana.
Öyle içten, öyle hıçkırıklı.
Bir çocuk sesi bu ama içinde bin yaşın ağırlığı var.
“Senin yüzünden!” diye bağırıyor.
“Senin yüzünden unuttum gülmeyi, senin yüzünden hep tetikteydim, senin yüzünden biri sarıldığında elimle belimi korudum…
Çünkü sen beni hiçbir zaman korumadın!”
Ne zaman biri dokunsa geçmişime, o çocuk ürperiyor içimde.
Ama ben hep “geçti” dedim.
Yalan.
Geçmedi.
Ben o çocuğu orada bıraktım, kaçtım.
O hâlâ orada,
karanlık bir odada,
dizlerini karnına çekmiş,
elleriyle kulaklarını kapatıyor.
Ve şimdi konuşuyor.
Beni affetmeden konuşuyor.
"Sen ne diye her şeyin üstünü örttün?"
"Ne diye güçlü olmak zorundayım sandın?"
"Ben korkuyordum!
Ben sadece korkuyordum!
Sen niye sustun benim yerime,
niye o anlarda bir şey söylemedin,
niye ben ağlayamadım da sen hep dik durdun...?
Kimse sana madalya vermeyecekti ve bunu biliyordun!”
bu sorularla boğuyor beni.
Nefesim yetmiyor artık bu çığlıkları duymaya ama...
Ama susturamam. Çünkü haklı.
Ben kendime, kendimi anlatamamışım.
Kendime bile yalan söylemişim.
“İyiyim” demişim.
“Alıştım” demişim.
“Geçer” demişim...
Ama geçmemiş.
Sadece içimdeki çocuğun sesini bastırmışım.
Biliyor musun, o çocuk diyor ki:
"Senin hayat sandığın şey aslında kaçmak. Sen yürümeyi bile kaçmak için öğrendin."
Ve haklı.
Ne zaman bir şey güzel gitse, o çocuğun eli koluma yapışıyor. Tutup yakamdan soruyor:
"Bozacaksın yine değil mi, yine mahvedeceksin değil mi?"
Korkuyor...
Ve ben her defasında onu haklı çıkarıyorum.
Çünkü ben kendime ihanet ettim. Sustukça içimde bir şey çürüdü, şimdi kokusunu alıyorum.
Bu mektup,
bu çığlık,
bu serseri yazı…
bir özür değil bunlar çünkü, özür yetmez.
Bu sadece…
ilk defa, onun sesini dinlemek.
İçimde bağıran, titreyen, küfreden çocuğun gözlerinin içine bakmak.
O gözlerde yorgunluk var,
ihanet var,
bir de… beni hâlâ beklemek.
Beni hâlâ bekliyor.
"Sen geleceksin, değil mi?" diyor.
"Bu defa beni dinleyeceksin, değil mi?" diyor.
Ben ne diyeyim?
Bu defa sustum.
Ve sonra… bir şey oldu.
O karanlık odada pencere açıldı.
Tozlu bir ışık süzüldü içeri.
Ve ben,
yıllar sonra,
ilk defa,
orada oturup,
onunla kaldım.
Merhaba bu yazıyı okuyan kişi…
Bu yazı sana değildi.
Ama sen de içinin bir köşesinde o çocuğu tanıyorsan, anlarsın.
Çünkü bazı çığlıklar hepimizin içinde aynı yankıyla dolaşır ve bazı sessizlikler, hiçbir zaman geçmez.
Sadece görünmez olur.
Ama artık görünmelisin...
Gör kendini...
Ben öyle yapmaya çalışıyorum.
İlk defa...
Geç olsa da...
Ve şimdi... bu yazı burada bitsin.
Bitmesin aslında ama kelimeler dinlensin biraz.
Ben de o çocuğun yanında sessizce oturayım.
Belki... belki bu defa gitmem.
– Adı hâlâ eksik biri
Kaya SuKayıt Tarihi : 26.8.2025 17:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bilinmeyen bir kişi için rüzgâra emanet edilmiş, geçmişin yükünü taşıyan sayfalar...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!