Rezonans Şiiri - Kara Mehmet Yıldız

Kara Mehmet Yıldız
6

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Rezonans


bir terminalde karşılaştım onunla
çayın buharında eriyen kırmızı kar tanesi
damakta yanan günah
bir stigma.

ağlamayı unuttuğu yerden gülümsüyordu.

buğulu gözlükleri
yarım sigarası
ve memesinden akan birinci tekil şahıs
içindeki çocuğu dışarıda arayan kadın
onu hatırlamak zorundasınız
kendi kendini anlatmakla zehirlenir
karanlıklar içinde
ezberden konuşur yıldızları.

içindeki mürekkep balığı
kirli sulara yazar çocukluğunu
siyah gül
bir yatağın ortasında açar her sabah
çünkü adıyla kanıyor takvimlerin
ıslak yaprakları.

o, bir otorite tanımazdır
kabulleniş en çok
onun kanında morarır.

histolojik bir sızıntı
tanısı konulmamış, dokunulmamış
gökyüzünde tanımsız bir sürü idea
korteksinin kıvrımlarına yerleşmiş bir dua
ve dişlerinin arasında
ağlayan bir tanrıça.

benliğini yutan sesler var biliyorum
babanın kahkahalarıyla aynı frekansta
bir kadın olarak büyürken
kendi omzuna anne olmuşsun
uykusu lanetlenmiş bir hayalet gibi
geçmişi sırtında taşıyorsun.

şimdi beyninde
sinapslar çığlık çığlığa
hiçbirini susturamıyorsun.

baban kötü biriydi.

belki de adı travma merkezinde kayıttaydı
her gece travmalarını gömmeye çalıştın
ama sonra avcunda bir kırık pusula
içkiyle ve imgeyle
onları tekrar aradın.

üç bininci barda
yarım içilmiş bir içki
yarım bırakılmış bir şiir
hiçbir adamın adını unutmayan zeka
söyle
rüya ve gerçek arası uyanmanın
çırılçıplak bir sabaha
karşılığı var mı adli tıpta?

adalet sustu.

şair konuştu
çünkü sen
şairin kaburgasına işlenen isim
psikiyatristin anlamadığı fırtına
ellerinden kalbine yanan bir nefretle
güzelsin.

sesinde kanunen yasaklı notalar var
cümlelerinin içinde devinen epileptik boşluklar
uçuruma dudak basıyor delirmişliğin
kendi elinle yazdığın reçeteyi yırtıp
yutuyorsun
çünkü seni iyileştirmeyen her şeyi
kendinden sayıyorsun.

sonra biri
seni tanrı gibi seven biri
bir akşam kalbine kulağını dayadı
bruit yoktu
yankı çoktu.

konuşurken sanki
bir mahkemede ifade veriyordun
bedenin suç mahalli
gözlerin tanık
sıcaklığın delildi
ve ben bırakmaktan korktum
parmak izimi.

iki enkaz birbirine sürtündüğünde
alev çıkmaz
yalnız
eski yangınlar hatırlanır.

ve kül
aşkın tutanak defterine not düşer kendini
buradan sonra yürüyerek devam edeceksiniz
bulmak için
gömüleceğiniz yeri.

yanan bir çocukluğun fotoğraflarını gördüm
kırmızı elma yerine kırık sandalye
ninni yerine bağıran adam
şefkat yerine
başka çocukların vücutlarına sinmiş
annelik artıkları.

o albümü çalmadım ama
öfkende haklıydın
çünkü her zerresini içtim ruhunun
çünkü merak ettim çocukluğunun sesini
senden eksiltmeden
çaldım seni.

ve özgür bıraktım.

göğsünde açılmış ilk yarık
bir ahşap kadının gıcırtısıdır
her sorduğumda halini
birilerine aşıktır
içinden geçen herkesin
ayakkabısında izler bırakır.

şimdi yüzü bir duvarın içine gömülmüş
bazen kapalı balkonlara doğru bakıyor
anlaşılan hala
orada bir cennet kapısı var sanıyor.

saçlarını taramıyor
çünkü elleri başka bir evrende kalmış
orada kimse saçlarını düzeltmiyor
herkes
başını öne eğmekle yetiniyor.

mani dönem yorgunluğuyla kapanan göz
deniz rengiyle
ölen ışık.

bir çay daha söyleyip
bir kadeh daha içelim.

ve kendini yıpratma artık
dönmemiş de olsaydık o patikadan
zaten kaybolacaktık.

Kara Mehmet Yıldız
Kayıt Tarihi : 7.5.2025 06:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!