püskürük
tüm kozalaklarını toplayıp
doldurdum kerestesinin sandığına
püskürük ormanlar oluştu
dingin
durup durup kamaşıyor
yorgun anılarımız
yaralarımız kanıyor ısrarla
*
kimimizin bebekliği uyutulurdu
panasonlu çaylarda
çocuk yüzlerimiz kavlardı
yaylalarda dağlarda
yalaz alevlerde yanaklarımız... vururdu poyraz
İcazet altı yaşamdan “ eyvallah “ etti
Reyhanî yazıyla “ O Hüvel Baki “
Yazdılar taş olan kemiklerine
Dönüp bir de bana “ sabır “ dediler!
Toprak hayat kaynağını içti
hüzün izotermlerinden geçiyorum
bir gölge ikindisinde
böğürtlen salkımları arasındayım
güneşi sağıyorum yüreğimin tül dairelerine
slayt tüm görüntülerde
annem Jupiter 1
yağmurda ağlardım küçükken
gökyüzüyle birlikte
nedensiz hem de
ağlanacak günlerin
Ter kokuyordu Yılmaz buram buram... Elleri çöl toprağı gibi yarıktı, ayakları çıplak... Eski giysileri içinde hala neşeliydi..
Haftasonu tatilini geçirmek için köyüne gidiyordu.Elinde erzak torbası, ıslık çala çala ilerliyordu arada bir ayağının üzerinde sekerek...Daha yenice inmişti köy minübüsünden...
Yirmiiki yaşlarındaydı Yılmaz.Üniversite okuyordu bin bir emekle..Bu yıl son sınıfındaydı okuduğu okulun..Yaz tatillerinde ya tarla işlerinde çalışırdı başka köylerde, ya da okuduğu ilde çeşitli dükkanlarda iş bulurdu.
Anasını kaybedeli beş yıl olmuştu, babasını ise bir yıl.Yedi yaşında bir erkek kardeşi ile Onaltı yaşında kız kardeşi vardı karanlık dünyasında mutlu.. Görmüyordu gözleri ama, o da seviyordu yaşamı ağabeysi gibi...Şimdi oturmuş küçük bir tepelikte Yılmaz'ı bekliyordu.İndi iki köy ayrımında İbrahim minibüsten. Koşarak tırmandı küçük tepelik yere köy girişindeki..
sarıldılar iki kardeş, öpüştüler doymamacasına.. Küçük İbrahim ablasını tepeliğe bırakıp az ilerdeki ağaçların arasından geçen dereye inmiş oynuyordu arkadaşlarıyla..Yılmaz koluna girdi kızkardeşi Nergis'in, tepelikten aşağıya inip eve doğru yürürken ünlediler ' az sonra geliriz biz de' diye.
Yılmaz erzak torbasından yiyecek ayırıp aldı yanına bir de iç çamaşırı aldı yedek..Özlemişti herşeyi. Evin odalarına bir göz gezdirdi, babasından kalma silahı da aldı yanına.Dere kenarına gittiler..Nergis'i oturtup ağaç altına suya atladı Yılmaz.Hem yorgunluğu, hem tozu toprağı gitsindi üstünden.. Çığlık çığlığa su savaşı da yaptılar İbrahim'in arkadaşlarıyla..
saat güne gün haftaya hafta aya belenir
Niobe’nin rahmine düşer oniki çocuk.. altı kız altı erkek
yıl ayları doğurur
her yıl büyür emzirerek biribirini aylar.. yenilenir
kapıdır aralık.. geçiş verir sevdaya
mart cemreler peşinde
beyaz yaşmağını savuran gelin
atlılar mı koşar ki ardından
almış başını seğirtir gidersin
hüykürü hüykürü ağlaman için
hangi dağlar konaktır yerin
çağrını ezan bilip kıble olmaya
kitabın kutsal bilip bağrım basmaya
mihrabında nur olup yüzler sürmeye
yüreğinden süzülüp şiir almaya
geldim sana...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!