Geçmedi dediğin günler,
Nasıl da güzel geçmiş.
Yoksan, gecede yok dediğin gecelerde
Yıldızlar yine var.
Yabancı bir kapının önünde,
Sükûnet içinde duruyor senin ayakkabıların…
Ezberlediği yollarda yürüyüp
Yurdunda nefesleniyor.
Ona hükmettiğin yolları ben tanımıyorum.
Nasıl da güzel uçurumlarımız var, görsene.
Becerikli, çalışkan iki taş yontucu usta olmuşuz…
Büyüttükçe büyütmüşüz.
Toprak olup kaymışız dipsiz kuyulara.
“Ağır geldin” dedin ya, kaldıramadım…
Hiç gelmedim ki.
Ben sana adamakıllı hiç gelmedim ki.
Gelmek neymiş, kalmak neymiş,
Sen hiç bilmedin ki…
Oysa,
Güzel bir gelmek vardı sana aklımda.
Adamakıllı bir kalmak vardı.
Yıldızlı bir gece,
Rakı beyazı bir şiir,
Gözlerinin gölgesinde ılık bir gece vardı.
Ağırlık neymiş, sana göstermek…
İçimi ruhumdan söküp
Avuçlarına bırakmak vardı.
Ağırlık neymiş, hepsini sana bırakıp
Bu aşk yontuculuğundan istifa etmek vardı.
Ama be mübarek…
Ama be adam…
Bak geçmiş…
Nasıl da güzel geçmiş, gündüzler geceler.
Yaşın yerine vardığı yerde,
Böyle bir şiir,
Böyle yıldızlı bir gecede neden sana yazılır ki?
Sen o ağırlığın altında ezil, iyi mi?
Sükûnetle dursun ayakkabıların.
Kim bilir, hangi sokağın, hangi kapısının önünde,
Ölesiye çakılı kalsın…
Özlediğinde bir şiir yazanın olmasın.
Ama dinle, bak!
Bir bardak alacaksın eline bir akşamüstü.
Sen o bardağı hangi akşam eline alırsan al,
Şiirsizliğine içeceksin.
Bu da sana sözüm olsun.
Efendim?
Eyvallah mı?
Duyuyorum, elimde değil!
Kayıt Tarihi : 18.10.2025 23:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.