Ben, belki her şeyin sonu, belki her şeyin başlangıcı…
Hislerime ültimatomlar iletiliyor, beynimin liberteryen kesimlerinden,
Mantığa karşı savaş naraları yükseliyor, yüreğimin müstemleke ülkelerinden.
Dünya’ya kapatılmış izole sınırlarım, basbariton suskunluğumla,
Duymuyorum ensemde patlayan kulak tırmalıyıcı soprano çığlıkları.
Görmüyorum kimi haklı kimi haksız alacaklıların bilenen dişlerini.
Hissedemiyorum hızırvari yetişen şefkatli omuzları.
Ben, bu iç karışıklığın ilk ateşi, çarpışmaların en kanlı safhası,
Ben, bana tehdit, yıkımın babası Oppenheimer’ı...
Ben, belki her sorunun sebebi, belki bütün soruların soranı…
Kaşık kaşık yenilen zehirli aştan sonra teselli midir tok kalkmak masadan?
Cehenneme doğmuşçasına alışmışken günahların ağırlığına, zebanilerin azabına,
Mümkün müdür yarınları kurtarmak prangalardan?
Siyah beyaz, mikro dünyamın sahteliği; iki boyutun ötesine uyanışımda,
Denizleri bir solukta içime çekip, sahilleri özgürleştirebilir miyim kendime?
Mayınlar arasında dörtnala koşan porselen beyazı bir aygır,
Uçsuz bucaksız bozkırlara nasıl ulaşabilir kızıla boyanmadan?
Körelmiş kanatlarımla kendim uçamasam da,
Deli rüzgârlarla bir uçurtmayı havalandırmayı umabilir miyim en azından?
Ben, aynadaki korkularım,
İhtimallerin dilencisi,
Ben, Schrödinger’in kutudaki kedisi…
Ben, belki her yolun çıkmazı, belki her şeyin teorisi...
Yanlış kararların, günahların ağırlığı hep biraz aksaklık bırakacak olsa da sol tarafımda,
Derisi kalkık parmak uçlarımla, çıplak ayaklarımla bile tırmanmaya çalışacağım Olympus Mons’a.
Yarım kalmışlığın, yanık hayallerin sızısı hiç dinmeyecek olsa da bağrımda,
Teçhizatsız, bitik ciğerlerle bile tek nefeste dalmaya uğraşacağım Mariana Çukuru’na.
İnanıyorum, yırtık pırtık uçurtmam havalanabilir, değebilir bulutlara.
Kızıla boyanmış porselen beyazı aygırı ulaştırabilirim uçsuz bucaksız bozkırlara.
Ben, bu çıkılmaz sanılan labirentin hem tasarlayanı hem pusulası,
Yeniden doğrulmak için başlatılan bir kurtuluş mücadelesi,
Ben, beni söndürebilecek sağanaklarla dolu bir nimbus,
Sulh için çırpınan, kendime filizlenen zeytin dalı,
Ben, bana hem zehir, hem Fleming’in panzehiri.
04/03/2025
Murat Kürşat ErtekinKayıt Tarihi : 29.4.2025 05:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)