Planetaryum Şiiri - Samira Samiraninsiiri

Samira Samiraninsiiri
287

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Planetaryum

Göğsümde Kurulan Planetaryum

Gece, sokağın üstüne sessiz bir kubbe gerdi
kaldırım taşlarının arası ince bir ışıkla doldu
eski saatçinin camında uyuyan tiktaklar
zamanı soluk alıp verir gibi içeri dışarı taşıdı

Kapıyı ittim
raf raf duran saatler bakışlarını bana çevirdi
her biri bir gök cismi kadar uzak ve yakın
içlerinden birini avucuma aldım
kadranı avuç içime sıcak bir ay gibi bastı

Saatçi
bir şey söylemeden tezgâhın altından küçük bir yıldız çıkardı
kağıda sarılı
bana uzattı
gözlerimi kısmadan bakmamı söyledi
yıldız göz bebeklerimin içinde büyüdü
sanki göğsümde bir planetarium açıldı
koltuk sıraları kalbimin kıvrımlarına yerleşti
gökyüzü içimde perde oldu
perdeye ilk düşen görüntü
çocukluğumun arka bahçesiydi

Tebeşirle gezegenlerin yolunu çizerdik
yağmur yağınca bütün yörüngeler suya dönüşürdü
pencerenin önünde bir bardak
bardağın içinde bir halka
halkanın içinde bir isim
ismin içinde soluk alan bir kıvılcım

Şehir o sırada başka bir sesle konuştu
tramvay kıvrılıp gök taşına döndü
pazaryerinin tenteleri galaksi kolları gibi uzadı
fırından çıkan ilk ekmeğin buharı
samanyolunun sıcak soluğuna benzedi
bir kedi çöp kutusunun kapağını tırmaladı
kapak açılınca içinden gece uçuşan küçük takımyıldızlar çıktı
hiçbiri düşmedi
hepsi gözümün içinde yer buldu

Yürüdüm
her köşe başı bir gözlemevi oldu
her apartman kapısı bir teleskop
kapı önlerinde oturan teyzeler
evrenin sabrını örer gibi dizlerinin üstünde konuştu
onları dinledim
cümlelerinin arasından ince bir ırmak geçti
ırmağın kıyısına adımı yazdım
ırmak silmek istedi
ben nehrin akışına değil
adımın ağırlığına güvendim
silmedi

Kütüphanenin arka raflarında
sayfaları kabarmış bir atlas buldum
atlasın içinde ülkeler değil
duygular vardı
özlem bir kıta büyüklüğünde
korku dar bir boğaz
sevinç uzun bir kıyı
kıskançlık sisli bir ada
ve hepsinin ortasında küçük bir yarımada
adı içeri

Atlası kapatınca fark ettim
göğsümdeki planetariumun kubbesi ter kokuyordu
bu koku bir çalışma odasının kokusu
bir bekleyişin kokusu
yıllardır kendi içime kurulmuş o salonda
yerime oturmuş
kararan sahneyi izliyordum
oyun başlamamıştı
perdeyi kaldıracak olanın ben olduğumu unutmuştum

O anda cep telefonum titremedi
bildirim gelmedi
hiç kimse çağırmadı
ama göğsümdeki koltuklar birer birer ayağa kalktı
gözlerimde çoğalan yıldız
şaşırmaktan vazgeçmemi istedi
vazgeçtim
çünkü şaşkınlık bazen kapı aralığıdır
aradaki rüzgâr en doğru yönü fısıldar

Bir bankın üstüne oturdum
ceplerime baktım
ceplerim kum doluydu
denizin bana vermeyi unuttuğu küçük bir tat
o tat dilimin ucunda durdu
hiçbir şeyi yutmadım
hiçbir şeyi tükürmedim
sadece ağzımın içinde duran sessizliğin kıvamını ezberledim
o kıvam tam o anda bir söze dönüştü

Söz
benden dışarı değil
içeri doğru yürüdü
göğsümdeki kubbenin ortasına çıktı
perdeyi açtı
yıldızlar yer değiştirdi
takımlar yeni bir harita çizdi
haritanın adı
bugün

Bugün
bir bardak su kadar berrak bir çizgiye dönüşüyor
eşiğe bırakılan su gibi
içeri gireni serinletiyor
dışarı çıkana izin veriyor
ben o çizginin üstünde denge kurarken
şehrin yüzü değişiyor
yol işaretleri başka bir dilde parlıyor
ama o dil bende çoktan vardı
yalnızca hatırlamam gerekiyordu

Unutulmuş bir sinemanın kapısından içeri girdim
koltuklar tozlu
perde kireç gibi
projeksiyon çalışmıyordu
ben gözlerimi kapatınca film başladı
ilk sahnede yüzüm değil
yürüyüşüm göründü
adımlarımın altına küçük ışıklar döşendi
her ışık bir evin penceresinden çıktı
perdeler yerinde
kiminin ardında gülüş
kiminin ardında sızı
hepsi aynı sokağın aynı gecesine bakıyordu

Filmin ortasında
kalbimden bir kapı açıldı
kapının eşiğine bir taş kondu
taş konuşmadı
bu kez dinledi
ben de sustum
iki sessizlik birbirine yaslandı
oradan geçen rüzgâr
adımı düşürüp geri verdi
adım düştüğünde kırılmadı
kendini çoğalttı
yankısı uzadı
o yankı göğsümdeki kubbenin tepesine kadar çıktı
bir yıldızın yerini değiştirdi
yıldız yeni yerine oturunca
gökyüzü bambaşka bir anlam aldı

Anladım
renk dışarıdaki tabelada değil
sokak lambasının altında değil
başkasının gözünde de değil
renk
göğsümde açılan o karanlık salonda
yerini bulan küçük ışığın adıdır
ışık yerini bulunca
dünya yalvarmadan parlar

Saatçiye geri döndüm
avucuma verdiği yıldızı masasına bıraktım
teşekkür etmedim
o da bir şey demedi
ama odanın içindeki tiktaklar
aynı anda derin bir nefes aldı
zaman bu nefesi uzata uzata sokağa bıraktı

Yürümeye devam ettim
kaldırım taşları yumuşadı
adımlarımın altında suya benzedi
ayaklarım ıslanmadı
içimdeki seyirci ayağa kalktı
alkış yoktu
yuhalama yoktu
yalnızca geniş bir kabul vardı
o kabul alnıma serin bir gölge yaptı

Şimdi adımı tam yerinde söylüyorum
yüksek değil
kısık değil
tam ölçüsünde
ve göğsümdeki kubbe
bir kez daha açılıyor

Biliyorum
bu gece yine kapanacak
yarın yine açılacak
çünkü gökyüzü taşınamaz sanırız
oysa en doğru yerini
kalbin içindeki o küçük salonda bulur
bilet kesilmez
yer numarası yoktur
her koltuk benim adımla yazılıdır

Ve ben dışarı çıkınca fark ediyorum
şehrin her penceresi
bir planetarium kadar derin
yeter ki bakış
doğru yere bırakılsın
yeter ki isim
kendi ağırlığını hatırlasın

İşte o anda
wow demek bile fazla gelir
çünkü dil
susunca parlıyor
parlayanın adı
tam burada
tam şimdi
tam senin gözünün içinden doğuyor

Samira Samiraninsiiri
Kayıt Tarihi : 14.9.2025 02:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!