yok öyle! diyor poyrazın ayazdan dili
yok öyle! uçurum ayarlı bir ömrün
ateşten menziline
elvedasız yürümek
hele otur biraz daha geçmişin rahatında
iki el maça kızı
birkaç el pişti
sonra yüreğinin en kırılgan yerini
zar kanatlarıyla yuva belleyen
parşömen maskeler
hem nasıl soyunur deniz göğünden
unutma
deri değiştirdiğin yerler de
seninle gelecekler
sen konuş dedim
ayaz emektarı
yağladım bir kere
Karabük ' te su verilmiş kanatlarımı ben
duramam gayrı
kıyameti olur beklemek
demirden diri dizlerimin
züldür artık yeryüzünün araf 'ı
yolcu yolunda gerek
elveda deyip geçmişin kapanan gözlerine
bedenimi bir çift kanadın
tutkudan kollarına bıraktım
nasıl da uçuyordum
günlerin gecelerin üzerinden
altımda bir dolu umut tarlası
sevgili öpüşlerinin tatlı suları
anne! baba! kardeş! seslerinde açan
gül goncaları...
sanki bir simurg soluğu
üflenmişti de yüzüme
dağın öte yüzünü fethetmeye gönderilmiştim
güçlüydüm gelecekten
geçiyordum ötelerin buğulu gözleri
tatlı gülüşleri üzerinden
evet her şey yerli yerindeydi
serindi geçtiğim yerlerin bağları bahçeleri
ama aradığım ülkeye benzemiyordu
molalar verdim elbet
köyleri kentlere
kentleri Kafdağı ' na bağlayan molalar
sonunda
geldim dedim işte burası
öyle bir geometri gözetilmişti ki
soluyan solumayan her şeyin
birbiriyle eşit
konuşma ve durma mesafesi
hem nesnelerin kulağı can kulağı
hem söyleyenin dili iris dili
diyeceğim
her bir şey oturmuş oturacağına
sanırsın şimdi
oda güzelliğinde
birden
bir ayna içinden
kurtarıp yorgun yüzünü
bir nanik çaktı birisi
baktım:
” perdenin gerisindeki “
Ali Tekmil / 06.07.2006- Urla
Ali TekmilKayıt Tarihi : 17.9.2008 09:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!