Öyküü Şiiri - Muharrem Akman

Muharrem Akman
687

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Öyküü

Sabahın erken saatlerinde yürüyüşün başlayacağı noktaya ulaşmak için evden çıkmaya hazırlanırken yağan yağmur yürüyüş cesaretimi kırmıştı. Sabahın mahmurmluğunu üzerinde atmamışımlığın da etkisiyle bu sabah yürüyüşe gitmemeye karar vermiştim. Yürüyüş gurubumuzun liderlerinden birisine kararımı bildirmek için telefon ettiğimde biraz memnunsuzkuk biraz kızgınlık sesi hissettiğim bir ses tonu ile olur gelmeyebilirsin, cevabını aldım.
Telefonu kapattiğımda, bu gibi durumlar için kararınızı en az iki gün önceden haber veriniz, çünkü sizin yerinize gelecek kişileri bu geziye katılmasına engel oluyorsunuz uyarıları kulağımı çınlattı. Kararımı değiştirip akşamdan yapmış olduğum hazırlıklar sayesinde evden çıkmam uzun sürmedi. Sırt çantamda bir öğünlük yemeğim, 1 litre su kabım, 0,50 litrelik termusumda çay ve yağmurluk ile yirmi beş dakikada yaya olarak toplanma yerindeydim. Yürüyüş için bizi bekleyen minibüste koltuğuma oturdum. Yürüyüş sorumlusu arkadaş son kontrolleri yaparken belki de beni var diye konuyu açmıştı, arkadaşlar yürüyüş sabahı yürüyüşe katılacak arkadaşlar telefon ediyor eee yağmur yağdığı için yürüyüşe gelemiyecem hastayım yorgunum, misafirim var v.s gibi sebebler ile yürüyüşe katılmayacaklarını bildiriyorlar. Daha önce söylediğim gibi yürüyüşü iptal ettiğinizi en az iki gün önceden bildirin dedikten sonra araç hareket etti.
Yürüyüş güzergahı köyümüzün yakınından başlayacak köyün içerisine girmeden rota devam edecekti. Köylü çocuğu olduğum halde yeni katıldığım bu yürüyüşler ile doğanın güzelliğini ve gezilmesi gerektiğini bu yürüyüşler ile fark etmiştim. Araç yaklaşık bir buçuk saatlik yolculuk için hareket etmişti. Yol güzergahında bir kaç tane daha yürüyüş arkadaşımızı ve bu yürüyüşte bize rehberlik yapacak eskiden çobanlık yapmış bir arkadaşı alarak alarak köyümüzün yakınındaki yaya olarak yürüyüşe başlayacağımız noktaya varmıştık. Yürüyüş hedefimiz olan yerlere çocukluğumda bir kaç kez gitmiştim ama, zamanın büyüklerimizin hayvan aramak için dağ yolundan komşu köylere gitmek herkesin aşağı yukarı bildiği yollardan.
Biz yürüyüşe başlar başlamaz orman içine girmiş sık ağaçlar orman gülleri v.s kısa uzun çeşit ve görselin bol olduğu yerler. Bu yürüyüşlere ortalama 30 50 kişi katılır yürüyüşün eski müdavimleri hariç kimse birbirini tanımaz yürüyüş kurallarına elimizden geldiğince uyarak yolumuza devam ederiz. Önde bir görevli yürüyüş gurubunun ortasında bir görevli birde artçı dediğimiz en arkadan gelen bir görevli vardır. Yaş sınırlaması olmadığından onlu yaşlardan seksenli yaşlarda çeşitli meslekler ve yaş gurupları ile yürünür.
Yürüyüşe başladığımız zaman içerisinde rotamızın içindeki benim küçükken bildiğim yerlere tahminen varmamız lazım. Yokuşu çıktığımızda sağa sola bakıyorum tanıdık yerlere hala gelemedik. Herkes bir öndeki arkadaşını takip ederek yürüyor. Yolumuz birden aşağı yöne doğru hatırı sayılır bir dik bir konum ile inişe gecti. Biraz merak, biraz gırgır şamata biraz resim çekme ile geçen süre içinde nerede olduğumuzu bazan merak bile etmiyoruz. Çünkü bu rota daha önceden bir kez yürünüp guruplar öyle bu rotadan yürütülüyor. Kaybolmak gibi bir korkumuz yok.Tabi bu arada düşen kalkan ayağını elini bir yerlere çarpan yürüyen yürüyemeyen ağrısı sızısı başlayanlar, dereden tepeden geç derken ben ağaçlar arasından ekilmemiş bir arazi gördüm. Burası varılması planlanan yere benzemiyor, ama yabancı da değil, biraz daha dikkatli baktığımda evimizin hemen yanıbaşında öte yüz dediğimiz tarladayız. Evimizin yukarısındaki şimdilerde orman olmuş tarlaların sınırları içindeyiz biraz daha yukarılara gittiğimizde bizim açma dediğimiz kendi tarlamıza geldik. Dedemin veya babamın veya amcalarımın tarlaları yaban domuzlarından korumak için zamanında küçük bir agacaı kazık görevi görmek için gövdesine çaktıkları dikenli teller koskocaman bir ağacın ortasında kalmış, Geçen zamanı insanın yüzüne vuruyor bunca zamandır neredesiniz diye. Tabi insan ister istemez geçmişine gidiyor, Kara saban ardındaki günlerini, mısır tarlasını yaban domuzlardan korumak için geceleri tarlada yattığı günleri, tarlanın sınırına akşamdan bağlanıp sabah serbest bırakılan bekçi köpeklerini, en çokta çocukluk günlerini. Suyu ve düzlüğü olan bir yerde mola verip öğle yemeğimize başlamadan önce gurup sorumlusu arkadaşlar, kesinlikle burada çöp bırakmayın ateş yakmayın gibi uyarılarının yanında tuvalet ihtiyacı için erkekler sağ tarafa bayanlar sol tarafta çiçek toplayabilir diyerek beleş WC lerimizin yerini de öğrenmiş olduk.
Herkes yemeğini yedikten sonra yolumuza devam ettik. Uzaktan bir köyün tarlalarını gördük. Bizim köy dahil bu bölge maden ocaklarında çalışan işçilerin yoğun olduğu bölge. Her köyde köy halkının yüzde yetmiş seksen oranında taş kömürü ocaklarında maden işçisi yada emeklisidir. Üç dört nesildir madencilik ile uğraşırlar. 1870 li yıllarda Osmanlı imparatorluğu döneminde 1.nci mükellefiyet kanunları ile 1940 li yıllarda cumhuriyet döneminde. Civar köylerden muhtar kayıtlarından tespit edilip ile zorla maden ocaklarında çalıştırılmışlardır. Bir ay iki ay köylerine dönemediği olmuş. Askerliklerini isteyen acemi birliği sonrasında maden ocaklarında çalışarak hem vatani görevlerini yapmış oluyor hem çalışarak ailelerine destek olmuşlardır. Bu ağır yükün sancıları kuşaktan kuşağa gelmiştir.
Altmışlı yaşlarda ikisi de zayıftan bir çift erkeğin birazcık avurtları içine geçmiş, İnce bıyıklarına sigara sarılığı vurmuş. Üzerinde eski olmaya günlük kıyafetler gömlek üzerine giydiği yelek, ve elinde küçük bir balta var. Hanımda ise fistan dediğimiz uzun giysi beline sardığı kuşak ve hırkası ile ormandan kuru dallardan hazırladıkları, sırt yükü diye tabir ettiğimiz yöntem ile, bir yük odunu sırtına sarmış evlerine gidiyorlar. Sağında solunda birden gurupta ki yürüyüşçüleri görünce önlerine bakarak yürümeye devam ettiler. Yürüyüş gurubunda her yaştan her stadüden kadınlı erkekli kalabalığın içinden geçerken bana yakın mesafede orta yaşlarda bir bayan adama yaklaştı. "Sen nasıl bir adamsın elinde küçük bir balta ile boş geliyorsun eşinin yükünün birazını sen neden almıyorsun". Adam olduğu yerde donakaldı bir cevap veremedi, arkasında hanımı da şaşırmış olup biteni anlamaya çalışıyoru. Durumu anlayınca biz odunu hebire sırtcuğumuzda daşıyoz adamla odun daşımayalla zahti ocaklada çaluşukan gupguru diyren gibi galdı"diyerek kocasını savununca şaşırma sırası yürüyüş gurubundaki bayana gelmişti. Adam hanımının arkasında durduğundan cesaret almış olmalı ki yürümeye devam ederken kadının duyacağı şekilde "Ben ormandan odunu hazırlayuvorun gerisine garışmayon" diyerek yoluna devam etti. Kadına yaklaşıp köylerimizde kadın erkek işlerinde adı konulmamış bir kural vardır. Erkek kadın işini kadın erkek işini yapmaz dediysem de o da beni dinlemedi kendi kendine söylenerek yoluna devam etti.

Muharrem AKMAN
16/07/2023 Ankara
[

Haziranın sonundan başladı

Mehmet amcanın çocukları her zamanki naralarını atarak evlerine doğru koşmaya başladılar, bubaaaaa bakım mamuru geliyaaaa! Duran ve Burhan hem sokakta oynar hem adeta babalarına gözcülük yaparlardı..
Mehmet amca köyün tamamına yakını gibi maden ocaklarına girmiş, fakat kendi deyimiyle kömür tozundan ciğerleri kaburgalarına yapışmış .bu yüzden doktorların kendisine üç ay ömür biçtiği için işten ayrılmış köyde rençberlik yaparak geçimini sağlıyordu, ve el sanatları sınıfına giren küfe sepet düven boyunduruk v.s örüp gizliden orman muhafaza memurlarına yakalanmadan kasabaya giderek ürettiklerini satıp ailesine bakardı.
Çocuklar babasına orman muhafaza memurunun geldiğini haber etmeye giderken orman muhafaza memuruda köyün içine girmiş rastladığı kişiler ile konuşurken, Mehmet amca kanunen yasak olan küfe örmeyi bırakıp atölye olarak kullandığı evin arayer dediğimiz bölümü kapatıp aş evi dediğimiz ocaklı odasına çoktan geçmiş oturuyordur bile. Ormancı Feyzullah köye geldiği zaman öğle yemeğini kendisine yakın olan bir kaç evde yerdi bu evlerden biriside Mehmet amcanın eviydi. Feyzullah Mehmet amcanın evine doğru giderken duran ve Burhan da yarım bıraktığı oyunlarına geri dönmüş aramıza katılmışlardı. Çelik çomak ta sopa ile çeliği fırlatma sırası Recai abideydi. Çelik o kadar uzağa gitmiştiki onu yanına kadar gidip üç defa yerden fırlatarak Recai abinin bulunduğu noktaya yaklaştırmakda bana kalmıştı. Çeliğin gittiği yere koşarken, bir önceki akşamdan içimizden birine kızgın olan İsmail dede torunu Hasan'ın üzerine doğru hışımla gelirken hepimiz sağa sola kaçışmış, doğal olarak oyunumuz bitmişti. Mısırlıların yetişme zamanıydı, biz oyunumuz dağıldıktan sonrası aramızda dere olan karşı mahallenin çocuklar ile birleşip Camaluşağın gölüne yüzmeye gitmeye karar verdik. Elimize nereden geçtiyse eski bir jeep tekerleği eskisini evimizin karşısındaki ancak yaz aylarında kullanılan orman işletmesi şosesinin üzerinden çember çevirir gibi tekerleği yürüterek yol boyunca yürütüyorduk, nasıl olduysa elimizden kaçırdık tekerlek ekili mısır tarlasının içerisine doğru yuvarlanıp gitti. Tarlanın sahibi o yakınlarda olacaktı ki bize yüksek sesle bağırmaya başlayınca yaptığımızın kötü bir şey olduğunu anlayıp göl istikametine doğru kaçmaya başladık. Bu kaçış her arkadaş kendini nereye attıysa oradan olmuştu. Ben değirmen yönünde kaçarken değirmene su taşıyan bend dediğimiz kanalların içinden kaçmaya başladım tabi içerisinden su da vardı. Yüzbaşı lakaplı Mehmet amca ben ve birkaç arkadaşımın olduğu guruba yaklaşınca siz kaçmayın ben telet ve bayramı yakalayıp dovecegim bu kaçıncı oldu diyerek yanımızdan hızla uzaklaştı, Telat ve Bayram çoktan ormanın içlerine doğru kaçıp gözden kaybolmuştu. Hiç bir şey olmamış gibi hepimiz yarım saat sonra Camaluşağın gölünün yanına gelmiştik.

Muharrem Akman
Kayıt Tarihi : 1.8.2023 23:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!