Mecnûn olup her sevdâya düştüm, dîvâne oldum,
Bilmem ki niçün cânıma bunca mihnet doldu?
Cismin hevâsı bir serâb, gönül gamdan harâb,
Vâdî-i hicrânda aşk, âh ile bir cânân buldu.
Ağaçlar bakıyor gök hâleye,
Yağmurun iç sesi süzülür geceye.
Dolunay, suskun bir misafir gibi,
İçimi okşar, yalnızlığa sıcak bir perde.
Bir vapur inerken martıların arasına,
Şehirde bir sessizlik düşer kıyıya.
Boğaz, senin sesini anımsar sanki,
Ay’ı andıran bir yüz gelir aklıma.
Kaldırımlar yürür gibi ardından,
Bazen umut, rüzgârın en nazlı haline bürünür,
Bir kuytuda uyanır, sessizce beklerken,
Gönlüm, hüsranın buz dağlarında yol alır,
Ve sevda, kırık bir aynada kaybolur, bir hiçken.
Geceler siyah bir örtüyle sarar beni,
Yağmur inerken sükûtla şehre,
Bir kara çocuk eğilmiş zamana.
Avuçlarında tövbeler, gözlerinde umut,
Kırık aynalarda kendini aramakta.
Her damla, kalbimde bir dua olur,
Ey sükûtumla konuştuğum yârin adı,
Vefâdan bihaber, rûhumda yâd adı.
Ne bilsin aşkı, kalbi körelmiş olan,
Bir tebessümle kandı, irfândan yoksun kalan.
Ben bendim; hilm ile sabrı harman ettim,
Bir vuslatın kıyısında değil miyiz şimdi,
Ne tam yakın, ne de uzak düşmüş kalbimiz.
Sen kendine yürürken sabırla,
Ben seni, sen olduğun gibi beklemekteyim.
Kendimden geçtim, bulamadım beni,
Sordum kim bu diye,
Dediler mum gibi eriyip dondu yüreği.
Anlamaz onlar sebeb-i kederi,
Kalmadı mı artık soranı, seveni?
Bilemem yol uzun ve karanlık,
Geldi Ramazân, nur ile doldu cihân,
Rahmet-i Rahmân, âleme sundu ihsân.
Âşık-ı sâdık, secdeye erdi safâ,
Zikr ile coştu, nûra kesildi semâ.
Ağaç dalları eğilmiş, bakıyor pür-hâleye,
Gök sefâ çekmiş, nazar kılmış o meh-işgâleye.
Aşk ile yanmış gönül, nûr olup düşmüş semâ,
Bir tecellîdir zuhur eyler bu âb-ı bâleye.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!