götüremez isen malı sarılma
doğru söze hiçbir vakit darılma
geçip de makama hemen kurulma
Bir garip hindi mezbele didikler
Kendi halinde toprağı gıdıklar
Dedik kırmızı ibikli kel Fatma
Sen sen ol papağan taklidi yapma
yaşadım der isen yeter tek bir gün
başka doğmaz aynı güneş gördüğün
düzen bu cenaze ertesi düğün
bulanma sen dünya toz toprağına
yağmurun ardından gün ışık saçar
sığmadığına bakma kalbimin kafesine
yetim yurdunun avazı yanık bülbülüyüm
hasret kaldım ben yârimin rüzgâr nefesine
ne virane bağın şol bülbülüne
ne de nazlı dağın mor sümbülüne
söz gümüş yarenler hası telkâri
kardeşlerim
kalp dediğimiz şey ne silistir, ne camdandır.
yumruk büyüklüğündedir. Ettendir, kandandır
ısıtalım kardeşlerim
sözü dilde eritelim
Kasımın onu
önünde durduğum kim bilir kaçıncı gurbetim
iki bin bir de bir son bahar sonu
dirensem de akan suyum
ayaklarıma geçmez aklımın hükmü
- on dört şubat anısına sevgili eşime
nasıl da alıştı gıcırtılarına kulaklarımız
ah! Zaman denen çıkrık
ipin ucunda kovaydık biz
on dördün on dördü olmuş bak
-Urfalı Kâni Baba anısına kendisinden ilhamla;
Bağbanım gücüm yetmez bi-vefa bağından gül derem
Kösürem yok ağzı körelir makasımın gün be gün
Firak ile canım kim sefa sürmüş ki ben de sürem
Bazen okunur dizeler...söylenecek söz yoktur...tümünü yazmıştır şiir dostu yüreğine kalemine sağlık
aldı beni dizeleriniz...kaleminiz susmasın...selam ve saygımla