Ordusu Yılgın, Sancağı Ağırmış Sonsuzun
ıslatıp yandan ayırırdım saçlarımı
kaşlarımı tükürükleyip düzeltirdim parmaklarımla
kusrederdim, kabahat işlerdim
uyardım gençliğin deli bilgeliğine
bilirsin, kalfadır budalalığa
bazan mehtapla ayartır
bazan ödetir bacını hicabın
terli banknotlarla
esse rüzgar, sanırdım hayat
mütebessim bir çamaşır ipidir:
vefadır, kurtarmak gerekir diye kederinden
yorgun bir çarşafın boyuna asılı durduğu
tereddütsüz atlardım, katılırdım bir girdaba
telafisiz olanın gecikme diye tarif edilemeyeceğini kanıtlarcasına
boş ver, derdim
topu topu upuzun sigaralarla atlatılacak bir badiredir bu da
bırak boş kovanları toplayanlara yaraşsın pişmanlık
apansız başlayan ve kısa süren çatışmalardan sonra
meğer ki kısaymış hayat,
demlenen bir şeymiş yolculuğunda
fasılasız çağırdıkça hatıra
çağırdıkça, son sözleri ölülerin
topuzlarını birtakım benekli ellerin kavradığı
ağır bastonlar olarak takırdayıp dururmuş beyninin basamaklarında
dönebilsek, köpüren dalgalar gibi dökülebilsek o ergen boşluğa
dönebilsek, dökülebilsek köpüren dalgalar gibi o ergen boşluğa
derdim: söndür kandili, ağlayalım
ve yordamsız dudaklarımız, ah öğretsinler birbirlerine
sendeleyerek ve yoklayıp fark ederek
karanlıkta birbirlerini
halbuki, sobaya odun atma sırası kimde
diye sorduğun zamanlar bile sirkeleşti çoktan
ve bilmiyorum artık
bilmiyorum
loş salonda, öylece uzanıp kanepeye
ilk buluşmanın ağaçları gibi kimdir hışırdayan
sonunda olan oldu, bak yaşlandım işte
suyun misafirperverliğine sarsıldı inancım
yazık, ordum yılgın, ağırmış sancağım
(Edebiyat ve Eleştiri, Eylül-Ekim 2001)
M. Bülent KılıçKayıt Tarihi : 5.5.2012 11:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Yorum diye tekeden süt sağmaya çalışırlar enayiler.
evet..bu bazı insanlar için çok mümkün..
atlayıp düştüğüm yerde
yıkık antik taşlar altında tatlı tatlı söyleşen ak otlar
ve gerekçesini gel-gitin merak etmeyeyim diye
bir büyük suya bükük
bir sap çiçek umardım
ve olurdu
“demek o kadar da kötü değilmiş” derdim
“o kadar da kötü değilmiş” diye mırıldanırdım kendi kendime
ama kırdığımda olanaksızın
girdiğimde kapısından içeri
yazık
bulduğum yalnızca çoraklıktı
kızgın güneş
bir çakıl taşının gölgesiyle tartıyordu yılanın sabrını
o kadar da kötü değildi ve hala bir umut vardı
yılandan daha ağırdı yılanın sabrı!
yılandan daha ağırdı yılanın sabrı!
ağustos-eylül ’97
Rüzgar Kütüphanesi’nden…
böyle şairlere yapılan saldırılar zulümlerin en büyüğü gerçekten.
kendilerine müslümanım diyenler bunun hesabını nasıl verecekler bilmiyorum.
kimbilir kaç kez ve kaç farklı halet i ruhiyede yapacak yeni hesaplaşmalarını...ilhamının sürekliliği için dua edilecek şairlerden...
tebriklerimle
TÜM YORUMLAR (23)