Gel gönül seyr eyle darına durdum
Can dostun yurdunu vatanım bildim
Açtığı yaraya merhemmi sürdüm
Dermanı beklerim soram Seherden
Meğer dağlarmıs cigerimi derinden
Çocuk Kokulu Kadın
Hallerini Sormadan Geçemedim
İnsanın Aklı Öteler Hasretleri, Kimi Zaman Tutar
Şarap Şişesini Vurur Duvara
Ama İnsandır, O Duygu Dur Onu Yaşatan...
Ses Vermesende Sahiller De Çığlıklarla Hissettir Küfrünü...
Ayrılıklardayız
Zulamda sevdan
Mumun alevine tutsak
Gözlerimin telvesine uzaksın
Belki
Martının ilk çığlığına
Ereni sen dertli ozan
Pirsiz olmaz hakka varan
Sözün olmuş ışık tutan
Gönül gören deil misin
Dizelerde aşkı bulan
Bir Martının çığlığında, uzak diyarları görebilmek
İstemek, bedelsiz ölürcesine sevmek
Bir sır misali dokunmadan hissetmek
Her gün ölmektense idamlık mahkum gibi,
Dizlerinde, parmak uçlarında,
Ana sütü gibi helal bilmek
Aç Kapıyı Ben Geldim...
Üstelik Yayan,
Koşarcasına Çok Uzak Yoldan,
Kucağıma Sığmayacak Kadar
Gerçeklerle
En Hırslı En Sinirli Yanlarımı Bıraktım Çakıl Taşlarına
Geçiyor zaman,
Hadi gel...
Salıncak kuralım gerçek ve düşlerin orta yerine
Eksik fazla ne varsa bölüşelim...
Heybemde verecek çok şey yok aslında, anı ve mutluluğun resmini çoğaltalım
Sana ağız dolusu gülmeyi ve bölmeden dinlemeyi vadediyorum
Şah-ı Zenan
Yitik zamanlarda bir yolcu,
Gölgen ve düşlerim gülüşüne hasret saatlerde.
Gözlerin şua, ellerin yağmurdan sonra gelen güneş.
Avuçlarımda son dördün,
Nemize gerek güller,
Misafir yaşamak varken.
Kuş konmasın varsın, kervan geçmesin...
Bize bir ay yeter,
Bize bir yıldız yeter,
Bize bir kardelen,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!