Gece sarıyordu yavaş yavaş gündüzü
Bulutluydu gökyüzü
O yolda, o arabada
Ellerin kaldı aklımda
Kader dedim
Söyle hangi göz huzur verir bana
Hangi şarap denk o dudaklarına
Yukarından tut aşağılarına
Kurbanım inan, kurbanım ben sana
Dillere düştüm, senin için biliyorsun
Hangi zamanı, daha neyi bekliyorsun?
Söz mü kaldı ki söyleyeyim, haykırayım
E be vicdansız, söyle ne, ne istiyorsun?
Aldın aklımı, kalbim sende biliyorsun
Visâl-i dîl-i yâr’dan içtinâb ne mümkün
Hammâl-ı sevdân olmak bana yeğdir her ân
Şu hâl-i sükûnumun sürûru ne mümkün
Mâh-ı goncan çün bil ki ıstırâbdır her ân
Milattan önceye uzanır ünün
Veni, vidi, vici'de saklı dünün
Can yurdumun şirin bir gülü günün
Tarih yazsa sen tarihe sığmazsın
Yiğitlerin meydanlarda şân olmuş
Rûhuma girdin de tâ derinlerde izin bıraktın
Zihnime mahyâ olan vecîz çokça sözün bıraktın
Can sana hayrân olunca kalbimde kuruldu tahtın
Bûseni tattım da mûtenâ hazla gizin bıraktın
Manda yuvayı yaptı söğüt dalına
Deve hendeği geçti düştü yoluna
Günler, haftalar, aylar geçti uğruna
Sen beni bir türlü anlayamadın
Ağaç dalını anlar dedi bilenler
Zaman, ıssızdaydı
Ortalıkta saat de dakika da kalmamıştı
Yağmur beklerken şu kurak toprağa gönül
Damlalar, göz kenarımdaydı
Elim, gül kanıydı
Ayakların gezdirmeli meselâ gözlerini
Kalenin surlarından Zile tam karşında olmalı
Rüzgâr gelip Zile’den saçlarına hâl hatır sormalı
Huzur dolmalı içine alabildiğine Zile’de
Gezdim deme dünyayı gezsen de
Gez Zile’yi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!