ÖMER FARUK APAYDIN
1976 yılında doğduğu Konya hayatının hep merkezinde oldu. 
Babasının seherlerde eve yaydığı tesbihat ve tekbir sadâların etkisiyle çok erken yaşlarda tasavvufla tanıştı. İlim meclislerine irfan meclislerine aşık oldu.
Hayatının en güzel yorgunluklarını hafızı Kur'an olduğu Havzan Kur'an kursu günlerinde yaşadı.
Konya İmam Hatip Lisesi'nde devam eden tahsil hayatı, yolu rakamları ve matematiği hiç sevmemesine rağmen lihikmetin işletme fakültesine uğradı.
 İlim irfan yolculuğu zaman zaman sekteye uğrasa da durmadı. İlahiyat fakültesinin ardından akamete uğrayan iki yüksek lisans denemesinin (tarih yl. hadis yl.) verdiği sükut-u hayal ile yolculuk devam etti.
Küçük yaşlardan itibaren hayallerini süsleyen kitapların büyülü dünyası onu hep etkiledi. Okudu... Okudu... Okudu...
Yaş ilerledikçe okumalar hadis, tasavvuf ve tarih alanında yoğunlaştı. Bazen efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellemin izinde bir derviş'in heybesinde gönüller fethederken bazen de Alperenlerle beraber bir beldeyi feth ediyordu.
Rabbinin lütfu, kendilerinden eğitim aldığı ,ehli ilim, ehli İrfan hocalarının onayıyla kainat kitabında okuduğu öğrendiği incelikleri yazmaya ve anlatmaya başladı.
Ümmetin Milletin derdiyle dertlenmeye çalışan, hakikati arayan, ulaşılmamış garip gönülleri fethetmeye meftun bir mümin...
Bu dertle okuyor, yazıyor, imametin de bulunduğu cami kürsüsünden anlatıyor.
ezcümle,
"Ìlây'ı Kelimetullah 'tan Kızılelmaya
Hz Peygamberin İzinde Bir Osmanlı Sevdalısı" 
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!