Seninle başladı pişmanlıklarım
Sensizim, hala devam ediyor.
Terkedildiğim şehre çok çok uzağım,
Terk edilmişliğim aynen devam ediyor.
Çözemediğim onca sorun vardı kafamda,
Şahâdetin haktır, yaz ey kalem!
Adaletin müstahaktır madem.
Çağa hükmetmekse niyetin eğer,
Bu sana haktır, yaz ey kalem!
Kastın ortaktır, şeklin farklı da olsa,
Nelere muktedirsin, konuşturan olsa.
Mutlaksın ihtimal sen, şu fâni dârda,
Kâinat yeniden tanzim olsa.
Kılıçtan devraldığın çağlardasın,
Bilene altın olan kıymetin,
Bilmeyene gayet tahtadansın.
Bendesin bu gece, bırakmam asla.
Sen benim dert ortağımsın.
Kur’an’da geçer kadrin, kıymetin,
Vazifene binaendir bu izzetin.
Hak’tan karşılık buldu ihtimal,
Cennetin kapısına yazdıran hizmetin
Nüfuzun çoktur, yaz ey kalem!
Bunca dertlere tercümansın madem,
Zulmete kalkan olmalı ki vücudun,
Kâğıda hakikat yazar sücudun.
Farkın yok gibi âdemden, dilin de var.
Haktan gayrisine eğilmezlik, senin de var.
Öyle şedit olursun ki bazen,
Celâlin hasmını bir hamlede boğar.
Minareye benzese de cemâlin,
O okur, sen yazarsın; budur mecalin.
Batılı yıkmaksa şayet idealin,
“Sahibi zaman” olmandır, kemalin.
Bazen aşk olur dillerin, bazen ferman.
Bazen de bir iniltiye derman.
Üstadını bulunca bedenin,
Üveyik olur, kanatlanır ferdan.
Evvel-i mahlûkatsın sen, fizikötesinden.
Bir tuhaf aşksın, Hak nefesinden,
Yâd-ı cemil oldu onurun,
Çünkü Eba Hir’in mirasısın sen,
Bir temennim var ki aşk adına:
Dizilsin çizgilerin ardı ardına,
Yıkılsın mazlumun mâkûs kaderi,
Yeniden yaz tarihi, Allah aşkına.
Oyuncak olma asla, zalim elinde!
Adli ilahiyi taşı şair dilinde!
İlgisiz de olsa sana bir nesil,
Anlat hakikati her seferinde!
“Nasipsizin kırdığı kalem olma! ” isterim.
“Taş kesilsin bedenin, kırılma! ” budur hislerim.
Senle açılan şu mücrim gözleri,
“Sen doyur! ” budur hislerim.
Düşesin bir akşam daha, hesaptan,
Boşaltasın ceplerini mavi masaya,
Devretmeden koyu bir hicran tasaya,
Başlamalısın onbeş yaşından, en baştan.
Bu omuz taşır mı bu yükü, bilinmez doğrusu
Saçlarım ve hayallerim,
Çoktan gittiler.
Zannetme ki bir sensin, beni terk eden.
Gün be gün karartıp dünyamı,
Bir sen değilsin ki, beni olmazları zerk eden.
Git, git diyarın zindan olsun,
Git de, yarın bana daha bir candan olsun.
Muştular beklemek de neyime,
Muştu beklentim bana düşmandan olsun...
Çok mu şey istedim ömründen?
Sandalyem, vernikli tahtadan,
Sallanır durur, bıkmadan, usanmadan.
Beni anlayan belki tek odur.
Odamın en diplomatik köşesinde durur.
Ben her akşam Asude'ye yazarım,
Sallanışına kayar çoğu kez nazarım.
Nasıl bir şeysin sen, nesin?
Var mı görüntün ya da sesin?
Kimse yok ki senden haber versin.
Söyle bana sen nasıl bir şeysin?
Ciğerimi dağlıyorsun peyderpey,
Rab’den gelen cennet elçisiyim.
Cahilin düşmanı, Âlimin kardeşiyim.
İnkâr edenim çok olsa da Gureba iyi tanır beni,
Yakup’tan kalmayım ben, Yusuf çilesiyim.
Ne asırlara hükmetti ruhum benim.
Nasıl girdiysen hayatıma, öylece çık ve git!
Sorma! Bakma! Umursama! Sadece git!
Üstü kalsın ömrümün,
Neyin varsa zahiren al da git!
Gün geceye ermeden,
Son merhamet tükenmeden,
Duvar,kimine süs gibisin, seni boyarda boyar.
Kimine küs gibi ki dibinde ağlar.
Siyahta asisin, beyazda masum,
Heybetini de unutmamak lazım.
Duvar,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!