Ölürsün Kısa Bir Komutla Şiiri - Ercan C ...

Ercan Cengiz
317

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Ölürsün Kısa Bir Komutla

Ne fark edecek ki
Bilinmezin içindesin
Birilerinin iki dudağının arasında
İster yanında ol
İster karşısında,

Ölürsün kısa bir komutla,
Ölürsün.

Ay ışığında ayak izleri
Potin seslerini geçiyor böğürtüleri
Birer emirdir komutları kısa
Düşürür eri ölüm makinasına,
Savaşın içinde
Elinde makina gözünde korku
Bilmezliği veriyor ele,

Giderdi barut kokusuna
Yanık tenin kokusu,

Emeksizdi
Kendine yabancı
Nedensizdi
Celladından çaldığı ölümü.

Ay ışığında dolaşırdı ayak izleri
Filmdekinden uzak,
Savaşın içinde gözyaşları
Gizleyemezdi kumaşın alası
Yitik günleri...

Zihin daralırdı potin seslerinde
Kulaklarda çıngırak sesleri,
Kısa komutlarda sıçrardı,
Ölümünde rengi vardı
Donuk bakışlar
Altında zulüm
Üstünde ferman
Uzanırdı...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Bırakıp Gittin O Ela Gözlerinle

Çakmak çakmaktı gözlerin
Yitik kalbin ezgisiyle
Gecenin karasına gömüldüğünde,
Mavi yoktu.

Çoban yıldızı kaymıştı
Ay kaçmıştı havai fişeklerden,
Mavi yoktu

Açlığını karanlığa bırakmıştın
Geceye gömüldüğünde,
Mavi yoktu...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Sözün Bttiği Yerde

Güneşe secdeye duruyor
Sarı
Yeşil
Ayçiçeği.

Sen
Kararta dur dünyayı
Tarihin karanlığına gömülen
Zulmünle,

Kimin ışığını
Çalabilirsin ki
Kendi zulmünde
Boğulmaktan öte.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 2. Kitap)

De ki Bu Dal Donar

De ki keklik avına durmuş
Tarih ilk değil elbet
Gölgenin soğuğuna
Koyi Mori'ye
Sis, duman çeker üstüne
Bir de
Koyi Mori inlerken
Kızılca kar yağar.

Sessizliğe bürünen bir yiğit O
Dolaşırken karın üzerinde,
De ki bir dalı meşenin
Kökünden uzakta,
Kış kıyametidir
De ki bu dal donar
Kara gömülür...

Dardadır
Çığırı yok Koyi Mori'nin
Yüreğime çiğ düşer.

Meşe ağacının diplerine doğru
Direncine tetik düşürürler
Sırtından.

Karın kızıla yağmasıdır
Tanrının ne işine
Koyi Mori,
Koyi Şüri,
Koyi Sıpi...
Welate ma...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Bir Kez Kapılmıştı

Alınteri soğurdu
Yorgunluğu bir yana
Alınteri bir yana
Düşerdi
Bırakırdı kendini
Beş paraya
Karın tokluğuna.

Satılık
Beş paralık emek,
Kul - köle
Dayanırdı kapının eşiğine.

Kapı kapı emek dolaşırdı
Çalınmak için
Sermayenin çarkında
Kıvrım kıvrım devinirdi
Elden ele
Hücre hücre
Ezilirdi
Çarkın dişlerine kapılmıştı bir kez
Bedeni soğurdu
Alınterinde...
Ki hücre hücre
Hükmedilirdi bedene.

Ayrı ayrı çarkın dişlilerinde
Emek tüccarları üşüşürdü.

Ve sonunda düşmemek için
Ellerinden
Posaya dönüp
Kuşanmamaktı namınıza
Hiç bir şeyi
Çıkarıp alıncaya değin
Kursağınızdan
Emeği...

Daha fazla
Kirlenmeden denirdi
Bu çarkın dişlilerinde
Bu çarkla beraber
Dönmemek için ayrı ayrı,
Yine de dönüyorsa eğer
Her deviniminde
Bu çarkın
Dişlilerini kırmaya
Andın olsun ki,
Kir
Pas
Temizlenebilsin hücre hücre
Alnının teri soğumadan.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Sırdan Oldum Munzur'dan Toros'a

Dağlarıyla çevrili ülkemde
Newroz günleridir,
Govenddedirler
Yetmişine dayanmış ak saçlılar.

Bir kaç atımlık çay, şeker
Bir kaç sarımlık tütünle giderken
Sırdaş olup geceye,
Orta yere koyarlar yüreklerini
Bıyığı yeni terlemiş delikanlılar.

Kürdün kadını hewal,
Arsızca doğurur
Ve toprağa değen
Her damla kanla
Asırların iz düşümünü bulur
Ülke ülke
Toprağın ezgisinde
Seyit Rıza'nın özlemi
Kenetleşir...

Çukurova'da serpiliyorsa toprağa
Toros'tan Munzur'a
Uzunca bir yolculuktur
Ata külleri kavuşur
Biribirine
Dicle'ye, Fırat'a, Kızılırmak'a...
Filize durur
Nehir yataklarında
Ve hewal'in sıcaklığında
Ayrışıyorsa
Munzur Çayı'na
Munzur welattir hewal
Karadeniz dağlarından
Toros içlerine
Çivi gibi de saplanır
Metropolün köşe taşına...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Rengim Şeftalinin Çekirdeğinde

Zindanlarından dağlara doğru
Bir başka mevsim olurum
Dağlarından zindanlarına...

Yaşam tutkusuna örtünür damarım
Yükselen dumana bakmaksızın
Güneşin gülümsemesiyle,
Yeniden çıkıp
O küllenmiş toprağın içinden
Filize dururum.

Sevisi ölesiye bağlı,
Sevdasında güneşin sevileri,

Bir kardelen, nasıl ki verir rengini
Meydan okurcasına
Güneş,
Nasıl tat katarsa
Rengine,
Tadına,
Şeftalinin, çekirdeğine değin,

Bu kara toprağın ezgisi de olsa
Renklenir, dillenir...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Duracağı Yeri Bilirdi

O bir palamuttu, rengi
Benim gözlerimin rengi gibi
Kahverengi,
Ama mavi içerdi
Damarlarına kadar inen güneşin
Kuşların kanatlarından
Getirdiği maviyi...

Bir daha çaldılar,
Karanlıklar adına
Uçaklarıyla üzerine bıraktıkları
Rengi beyaz bir tozla hem de
Koyu yeşil meşeyi
Kömür karasına çevirdiler...

Dumanın yükselişinde asırların pası
Zalimin kini,
Kiri yüklü

Bir kibritle çalınırdı gökyüzünün rengi.

Gövdesi kavrulan meşe ki
Yaz - kış yeşil duran çamdan farklı
Yüklenmez mi damarına? ...

Ve uzun bir yolculuğun ardından
Derin derin soluklanırken,
Yapışırdı tenine öfkenin zinciri...
Üzerine serpilen ak bir tozdan sonra
Çatırdayan dalında yükselirken kızılca alev
Palamutta meşenin kendi
Her rüzgar vuruşunda
Dalından düşerken
Duracağı yeri bilirdi
Gamsız, korkusuz
Bırakırken kendini toprağa
Ve güneşin renklerine
Koynundaki ezgilerle
Sıcak bir merhabada
Filize durmaya...

'Kürt burada meftundur' dediler ya
Ora Ararat'ın zirvesiydi
Güneşin ülkeye gülüşünden
Guruba...
Çığırlar açılırdı...
Küllerinin üzerinden.

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Arka Planda Dolaşırsa

Rütbe için koşarlar üstlerine
Yeni türemiş insan suretleri ile
Usunda esas duruş,
Dışında davul-zurna

Hoplattıkları kadar da toprağa katarlar
Bilir de bilmez
Asker uğurlamalarında
Yemen'e, Kore'ye gidişleri...

Yoksunun ayağına dolaşır gözyaşları
Çoğunun son el sallayışı,
Son gülüşü
Bilinmeyene, kirli savaşa
Koşarlar...

Türerler dumanlı tepelerde,
Kirlenirler
'Vatan borcu, çakıl taşı'
Ardına
Düşerler gözyaşlarından
Annelerinin yüreğine...

Parasıyla,
Sırasıyla
Çakıl taşı
Sürüngen telaşı

Düşkündür kana
Kemiğe düşkün
Flaş patlarken barbarlığa
Zavallı Rambo, ellerinde kesik başlar...

Karanlık sokaklarında afyon,
Karanlık sokaklarında morfin,
Kendinde olmayan insan sureti
Yosmasıyla dolaşır...
Gerilmiş yüzlerinde dudak boyası
Donuk gözlerinde yosmanın yırtmacı
Ve başıboş, sokak serserileri çağrılır,
Yatağına alır diğeri,
Torunu yaşındakini...

Bu şehrin sokakları sistir, dumandır
Meteris, bu şehrin köşe taşlarında
Arka planda sokak ortası infazlar
Masa başlarında ise sık dokumalarıdır
Ahenginde bu şehrin sokakları
Yine de silinmez o donuk bakışları.

(9 Mart 2006'da soruşturmaya alındı)

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap, Senfoni Yayınları Nisan 2005)

Köşebaşlarını Tutmuşlar

Derdi alnındaki çizgilerde birikti
Gözü yollardaydı
Ezgilere dolmuşken yüreği
Yabancı sesler gelirdi kulağına
Haykırmasına gelmezdi bir allahın kulu
Köşebaşları tutulmuştu
Lüzumsuz satıcılar görülürdü sokaklarda,
Karanlığa bürünmüş bir şehir,
Kör ve sağır.

Sokak lambasında yükselirdi
İhanetin kendi kokusu,
Burun kemiğimi kırarcasına...

Belirgindi, ezgilerin derdi bundan aktı
Sesleri çabuk düşerdi toprağa
Sancılanırdı toprak, gebe kalırdı
Karanlığın hizmetkarına.

Belirgindi ezgileri
Emekçinin alnındaki çizgilerde
Birikmişti derdi
Kimseler farkında değilken
Bu toprağın sesinin

Çektiğinde pimini bir bomba gibi
Alnında taşıdığı

Gümbür gümbür
İnsanca yaşamanın hasretiyle
Bir gün dökülürdü sokağa...

(Kaynak: Ezgilerde Kaldı Yüreğim 1. Kitap)

Ercan Cengiz
Kayıt Tarihi : 28.10.2005 02:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


(1.Ölürsün kısa bir komutla, 2.Bırakıp gittin o ela gözlerinle, 3.Sözün bittiği yerde, 4.De ki bu dal donar, 5.Bir kez kapılmıştı, 6.Sırdaş oldum Munzur'dan Toros'a, 7.Rengim şeftalinin çekirdeğinde, 8.Duracağı yeri bilirdi, 9.Arka planda dolaşırsa, 10.Köşebaşlarını tutmuşlar)

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ercan Cengiz