ÖLÜMÜN KARDEŞLİĞİ
Her gün aklımdasın, korkularımdan beslenen,
Beni kurtaracak umudumsun, son nefesimi alacak!
ÖLÜM…
Sürekli sinsice hayatımın içindesin, sonradan sızmadın, bilmiyorum
Çocukken korkutmaya başladın beni, nefeslerimin üzerine çökerek
Nefessiz kalışlarımın adı kabusmuş, oysa sen gelip geçermişsin yanımdan
Çocuk olmak
Korkunç yalnızlık,
Herkes her şey kocaman; ışık zayıf, gözlerim keskin, yakına odaklanmışım.
Bir gün:
Bilinmez bir evde, bir cam kenarı, bahçeye denk, uyurken yakaladın beni,
Pencerede karanlık yüzünle bir görünüp, bir de gitmemiştin…
Sonra yeniden ve yeniden…
Hiç gitmek bilmedin;
Huzursuz uykularımın içine iğrenç vahşilikle sızdın hep
Aniden, nefessiz kâbusum dehşet bir korkuyla can kenarında,
Sıratın tam ortasında, çıplak ayaklarımla, aşağıda gayya cehennemi,
Düşüp kurtulmak isterim, orada çıplak ayaklarımı keskin kılıçlardan keskin…
Terler içinde uyanırım, nefesime şükrederim, bana hayat üfler ruhun, ölüm!
Ne öldürmek ne de temas etmek değilmiş istediğin
Bir çocuğun içinde girip saklanmak, tüm gelecek zamanlara kozalar örmekmiş niyetin.
Annem korkmuş bendeki korkulardan
Aksakallı ermiş dedeye götürmüş
Daha çocuğum; dualar, dualar…
Sonrası dedenin yumuşacık tükürüğü dua sonrası.
Annem kaygılı, bu çocuk farklı
Tutar mı duaları?
Saçımın okşanması, yüzümde birkaç saf tükürük izleri
Dedenin ak sakalına gizlenmiş korku dolu gözlerim…
Eve doğru
Oradan çıktık, annem ve ben;
Annem beni takip eder adımlarımı değil,
Duaları…
Derken eve geliriz, dualar sonrası
Evimizin balkon duvarına sobe yaparım,
Yine aynı kabuslar, dev insanlar sakince yürüyorlar.
Annem üzülmesin diye, daha altı yaşındayken sevgi için;
Yalanlar söylemeyi öğrendim: tüm kötü olanların sevdiği dualar için.
….
Yeniden okunurdu dualar üzerime, yine de gidemedim huzura..
Huysuz ve yaramaz bir yılan gibi, uyumama izin vermezdin,
Huzuruna!
Sessizliği ve keyfiyle yüreğime saplanacakken, sürekli karabasan rüyalarımdaki kötü karakter,
Huzuruna!
Oysa gördüğüm sahnede sen bir cellat, bir canavar,
Uykularımda beni öldürürsün gece, her gece…
Kaç ben kaldı benden geriye…
İçim için; en derinine inemiyorum, biliyorum
En derinim kirlerle dolu, kendi cesetlerimi dahi gömemedim,
Kendim cesetlerimden daha pis kokuyorum…
Ölüm!
Ne zaman geleceğim
Huzuruna?
Koku değil
Körlük verir en ağır kokular,
Körüm,
En ağır kokuları koklayamam
Azıcık gül kokusu sızar burnuma
Kaçmış, günahkâr, laf dinlemez, ben günahkâr,
Çok zayıf ve zavallıyım, ne zaman geçeceğim huzuruna?
Usulca sokuluyor burnuma narin gül kokusu ve senden gelen
Onu da günahlarımla kirletiyorum…
Işık bana uzansa kirler dökülür cihana,
İzin ver geleyim!
Çok çaresizim…
…
Oysa sen kendine alıştırdın yavaş ve sakin
…
Kalanlarımın ağırlığını yüklerim omzuna yavaş yavaş…
Hayat, bana sunduğun anlar güzeldi, ama ben bencildim
…
Yükümü tanrı yüklenir benim yerime
Yeni bir yola doğru yürüyeceğim, yükümün sahibiyim,
Tek başıma umutsuzca herkesin yürüdüğü yalancı bir umutla
Aynı duaların kirlenmiş taşlı yollarında yürüyeceğim,
Bu kez
Sırf o korkunç günahlara sığınarak
Ama
O’nsuz.
Hakan Karaduman
Hakan Karaduman
Kayıt Tarihi : 23.5.2025 19:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!