Viyana’nın taş duvarlarında uğuldardı ölüm;
ak önlüklü devlerin parmak uçlarında
saklıydı cellât.
Ne rüzgâr taşırdı hummayı,
ne de uğursuz bir yıldız;
hayat, tam doğacakken
kendi kanında boğulurdu
sessizce.
Anaların çığlığı
kilise çanlarını döverdi,
gökyüzü sağırdı,
kürsüler dilsiz.
Sen geldin;
elinde kireçten bir meşale,
gözlerinde hakikatin
kor ateşi.
Daldırdın kollarını arınışa,
yıkadın kaderi,
yıkadın kirlenmiş tarihi.
O an durdu zaman.
Ölümün soğuk eli
lohusanın alnından çekildi.
İlk kez bir bebeğin nefesi
mezarlıktan önce
hayata değdi.
Ama ışık sızınca
karanlığın kibrine,
devler güldü sana,
elleri kanlı devler…
“Bizim ellerimiz kutsaldır,” dediler,
“leke tutmaz.”
Senin kirecin
onların gururunu yaktı.
Kahkahaları
beşiklerin üzerine dökülen
toprak oldu;
çünkü kibir,
en bulaşıcı hastalıktı.
Ve sen,
kapıları üzerine kilitlenen bir sürgün,
kendi dehasının enkazında
bırakılan bir bilge.
“Yıkayın!” dedikçe
zindan ördüler sana.
Sonra karanlık çöktü.
Hakikati haykıran o elleri
zincire vurdular.
Kendi keşfettiğin
görünmez düşman,
dövülen bedeninden
kanına sızdı.
Kurtardığın annelerin kaderini
öptün alnından
ölürken.
Sen giderken,
bir çağ uyanıyordu.
Şimdi Budapeşte’de
yükselen bir taş ev değil;
senin ıslak ellerindir
her hastane koridorunda.
Adın bir tabelada değil,
kurtulan her nefesin
o eşsiz ritminde gizli.
Çünkü sen, Ignaz Semmelweis;
dünyayı kurtarmak için
ellerini kirleten değil,
dünyayı temizlemek için
ruhunu feda edensin.
Kayıt Tarihi : 20.12.2025 16:00:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!