Kandiller uyandı zulmü bitti mumların.
İnce mi ince bir ölü uyandı artık.
Başladı ölürken yeniden başlayanlar.
Mumlar karardı ölmedi bugün her gün ölenler.
Bembeyaz bir kağıdın üstünde simsiyah harfler.
Mevsim sonbahar,
Kâinatın yeni baştan yaratıldığı bir zeminden,
Yazmak için daha iyi bir zaman yoktur fikrimce.
Gözyaşlarımı sildiğim bir huysuz mendilin,
Henüz ormanda bir ağaçken ailesinden alınıp,
Fabrikadan evime kadar geldiği sürecin,
Hikâyesi kadar gerçektir;
Şakaklarımdan parşömen kağıdına damlayan tufanlar.
İşte budur gönlümü gökyüzüyle savaştıran sebep.
Budur gönlümün dağdasını,
Kuru bir tabuttan yükseltip kartanelerine sultan kılan.
Ruhum ve bedenimi bağlayan bir iplikten geçti sözlerin,
Sanki sekâr,
Sanki cahîm,
Esfele safilin.
Ruhumun közlendiği,
Bir cehennem ateşiyle kıvranıyor sözlerim.
Dilden altın çıkaran,
Kalemdir; elime yapışan lanet,
Ölümü yazdırır zorla.
Mürekkep hırsızları mürekkebimi çaldığından beri,
Mürekkep kullanmıyorum tüy kalemimde.
Neyse ki hırsızlar çalamazlar fikirlerimi.
Ama delirmiş akıllar vardır ki fikirlerim ürkütür onları.
Bileklerimi kestim bu defa kanla yazıyorum mısraları.
Sen daha iyi anla diye ruhumu üfledim kağıda.
Göğün mavisinden yırtılan ışıklarla süsledim bu satırların etrafını.
Ve kenarlara kartaneleri çizdim aşkın sıcağında eriyen.
Yerleri kardelenlerle döşedim ki dirensin kartanelerimin katil soğuğuna.
Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk isyanı,
Sürükledi beni bugün ölümle yüzleşmeye.
Yeniden siyah harflerle berbat etmek için,
Bir beyaz kağıdın başına oturduğumda anladım.
Bu laneti ömrümün sonuna kadar,
Sırtım ve kalburumu kaskatı kesen,
Bir karın ağrısı olarak taşıyacağımı.
Kalemle olan mazimiz çok eskilere,
Milattan öncelere kadar dayanmakta.
O zamanlar henüz bir imparatorluk kurmuştuk.
Senatoda çarpık ideolojilere balta vururken.
Gülümserdi ay ışığının karanlık tarafından.
Fikrimce biraz nar kırmızısı ırmaklardandı bu ilhamının izahı.
Gecenin zifiri ateşinde arzuladım karanlık caddeleri.
Belki uzattım yolumu kimi zaman ama,
Sıkılmadan her gün mezar taşımı ben, sırtımda taşıdım.
Bilmiyorum dinler mi beni kaldırıma yığılan sefil bedenler?
Dinler mi beni nice ayrılıklara şahit sokak lambaları?
Celladıma borçlu kalma korkusuyla kaçırdım aklımı.
Bu dökülen mısralardır bir delinin ayak sesleri.
İnsan neler hayal eder ki bir başına? Bir bakıma,
Yaşanamayan hayallerin omuzlara verdiği yükten hallice,
Yaşlanmayan ilk günkü bakışlarından buldum cesaretimi.
Henüz doğmayan esaret bakışlarımın ilhamıyla,
Yazıyorum ham balçığın kavruluş hikayesini.
Biteviye hatırlanan çiledir benim eskilerden bir dostum,
Eskiler demişken;
Sahi kim kaldı eskilerden; saldırmak için beklemekten,
Sıkılmış tabancamdan çıkan kurşunlardan başka?
Peki nedir çaresi resmi eleştirmek kolay?
Uçurumun başına oturup bir sigara mı yakmalı?
Ölümün arzulandığı gökyüzü bakışları ardında,
Kalabalıklar içinde haykırıp ölüme mi yalvarmalı?
Ölülerin kemiklerinden şatolar.
Havada ölüm kokusu,
Birazdan kıyamet kopacak.
Etrafına bak kibrinden hallice Ekâbir.
Günlük temaşaya esir beden yığınları ne komik ama!
Gören olur mu kussam midemin çirkin esrarını?
Yaşamayı unutmak için ceplerini hatırlayan;
İnsan sürüleriyle dolu bir çağda,
Kolay değil yazmak.
Hatırlar mı insanoğlu her sene bugünü?
Belki kutlarlar takvimlerinde bayram niyetine?
Veya yas tutarlar belki umut ışığında?
İnsanlığımızın insanlığını kaybettiği gündür bugün.
İnsanoğlunun insan kalmak için verdiği;
Mücadeleden ziyade, bugünde kıyamdayım.
Belki bedenen hayattayım hala,
Yine de umutları çalınan insanın ruhu yaşasa fayda ne?
Elllerim titriyor korkudan,
Olur da bir gün "nasıl ölünür" öğrenmeden ölürsem diye.
Etrafımdayken kafası olmayan milyonlarca beden,
Yazdığım mısralar yasaklanır dünyada.
Rutinlere bağlı tercihler.
Ne kadarı gerçek meşruiyet kaynağı?
İradesiz ve bir iradeye bağlı fikirlerimiz.
Sağ tarafımda bir gürültü, intihar sesi.
Durduran yok herkesin elinde uyuşturucular.
Değişen nedir ki eksi bir nihayetinde.
Mümkünse kanatlanıp kuşlar gibi uçmak.
Mümkünse omuzlar üstünde yükselen dünya.
Eşyaların sevilip insanların kullanıldığı,
Bir dünyada müstehak değil mi helaklar?
Yetmedi mi ruhumdan kopardığın hayatlar?
Yetmedi mi nefesimden aldığın canlar?
Bedenim direniyor,
Ama ruhum çoktan çekildi bu oyundan.
Her gecenin olmaz fecri.
Bazı geceler sonsuza kadar sürer.
Bazende bir an uzundur ömürden.
Herkes konuşuyor küstahça:
"Ahmet Eren Erdoğmuş ile sohbet ne keyifli!"
Birine bahsetsem yalnızken düşündüklerimi.
Bir kere yalnızken düşünmesem;
Yalnız düşüncelerimi.
Hemen doluşur kızgın kalabalıkların bağırışları:
"Sen sıkıntını atacak birini arıyorsun ama o ben değilim."
Ben değilim hayatını sana bağışlayacak kişi.
Sarar gök kubbeyi umutsuz bakışlar.
Her gün yaşadığım hayatları,
Bir gün yaşamaz canımdan can dostlar.
Duymaz kimse dibinde biten fırtınaları.
Dinlemek istemez canını burnuna takan kimse,
Palyaçonun sitem dolu nidalarını.
Duymazdan gelirler sözlerimi kalın suratlı köylüler.
Kaçınılmaz bir son yaklaşırken kara bulutlarla,
Sanatımın ince tınısına dayanamayanlar,
Sanat için toplum olan sanatıma sığınırlar.
Ama bana yüreğini aydınlık tutan cellatlar gerek,
Simsiyah bir yazgı ardına saklanan şiirlerime bir süs.
Manifesto niyetine yazdığım bu satırlar,
Kanıtlar kim olduğunu; kendini şair sanan Ekabir yüreğime.
Neden öldünüz, neden dirildiniz?
Ölüler ne için yaşar?
Tekrar tekrar ölmek dışında.
Gecenin karanlığına dokunan bembeyaz heyûla,
Bir mavi ışığa tapan rahipler inanamazlar buna.
Bir mucizeye dinlerini terk ederler, ne hikaye ama?
Ey ezelin öncesinde ve ebedin sonrasında olan!
Kuru bir gökyüzüyle yaşamak mı bizim cezamız?
Ey yokluk ve varlığın ötesinde olan!
Daha da susatan okyanuslardan öte,
Bir yaşam bahşet bize.
Güneş üstümüze geldikçe,
Onu daha da yakasımız geliyor içimizden.
Kartanelerinden semaya uzanan köprüler yaptık.
Geri çevirdin bizi yine de huzurundan.
Sürdün Sinadan Mısırın çöllerine.
Bizi katletmeye gelen katil tufanlardan,
Yeryüzünü derdest eden zalim yağmurlardan,
Senin ellerine sığındık yolumuzu kaybettiğimizde.
Hani yol da arkamızdan vurmuştu bizi.
Pusula bile ters yönü göstermişti o gece.
Ölümü hatırlatan kapkara ölümden beter gece.
Ölümden hallice ölüm suretinde gece.
O gece kapandı bir çağ.
Ve öldü,
Aşk ve Ölüm'ün,
Ebedî dostluğunun hikâyesi.
Açılır pencereler süzülür perdeler.
Hafiften soğuk bir meltemle titrer mesken.
Devrilen kapıların ardında uçan rüyalar.
Ve geceler, kandillere muhtaç geceler.
Aydınlığa hasret günahtan siyah sesler.
Kayıt Tarihi : 3.10.2025 00:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!