Göğün renginde doğdu bir yiğit,
Ateş kızılıydı sesi, içindeki bitmez kudret,
Süt emmedi anasından, çelik yüreğiyle büyüdü,
Kırk günde yürüdü, kırk günde dağı devirdi.
Ejderha kudursa da onu sindiremedi,
Oğuz’un göğsünde yanan kor, gökleri titretirdi.
Kargı, ok, kılıç ve kalkan; bu uğurda onun yoldaş,
Türk’ün sesi savaş narası, sönmez bir ateş, yoldaş!
Mavi ışık indi gökten, ortasında güzeller güzeli,
Gülince gök güler, ağlayınca gök ağlardı;
Gün, Ay, Yıldız onun emaneti,
Bir başka yanda Gök, Dağ, Deniz, kutlu töreyi tamamladı.
Erkek bozkurt yürüdü önde,
Baş eğmedi ne Urum’a ne Barkan’ın zulmüne,
Altın yay uzandı ufuklardan ufuklara,
Gümüş oklar fırladı kuzeyin doruklarına.
Tüm yeryüzü onun yoluna serildi,
Kılıcına yenildi korku, cesaret yeşerdi.
Türk’ün sancağı dalgalandıkça, gönüller tutuşturdu,
Adalet getirdi, halkını zenginliğe kavuşturdu.
Kocadı Oğuz, dedi “Yurdu pay ettim size”,
Yay Bozok’ların oldu, ok Üçok’ların dize dize;
Mavi gök gülsün diye, albayrak yükselsin diye,
Töre daim olsun, neslimiz ebedî büyüsün diye!
Kırk gün, kırk gece toy kuruldu,
Altın koyun sağda, gümüş tavuk solda durdu.
Türk’ün ruhu dirilsin diye, davullar gürledi,
Bozok, Üçok aynı düğünde kardeşçe birleşti.
Türk’ün ölmez töresidir bu destanın kökü,
Doğudan batıya uçsun Göktürk’ün sözü.
Oğuz’un izindeyiz, yolumuz kutlu kalsın,
Yedi iklim, dört bucak: Al bayrağımız daima parlasın!
Ürperir yürekler bu sözle, şahlanır atlar,
Gök Tanrı şahit olsun, titrer yedi katlar.
Oğuz’un nidası göklere çınlatsın adını,
Türk’ün kalbinde sonsuza dek taşırız sevdanı!
Kayıt Tarihi : 24.2.2025 19:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiiri yazmaya, bir gece yarısı elime geçen Oğuz Destanı’nı tekrar okuyup yüreğimin coşkusuna kulak vererek başladım. Eski çağların kahramanlıklarına, gök tüylü kurdun yol gösterişine, Oğuz Kagan’ın kararlılığına bakınca içimde tarifsiz bir gurur uyandı. Köklerimizi hatırlamak ve atalarımızın ruhunu yeniden hissetmek isteği kalemime hükmetti. Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım, damarlarımızda akan kanın birer parçası olan bu destanın izleri, satırlara sığmayacak kadar yüceydi. Şiirin kelimeleri, sanki yüzyıllar öncesinden kopup gelen bir fırtına gibi zihnimde döndü dolaştı, beni gece uykusundan uyandırdı. Türk’ün sancağının altında aynı hisleri paylaşan insanlara hitap etmek, o kahraman ruhu bir nebze de olsa kâğıda dökmek istedim. Mavi göğün, uçsuz bucaksız bozkırların, bir ırmak gibi çağıldayan cesaretin; kelimelerle ölümsüzleşmesine gönülden inandım. Bu inançla da şiiri kaleme aldım. Benim için bu mısralar, yalnızca bir hikâyeyi dile getirmekten ibaret değil; milletimizin kadim ruhuna ayna tutma arzusudur. Yazarken tüylerim diken diken oldu, yeri geldi gözlerim doldu. Türk milliyetçilerinin yüreğini şahlandıracak, nesiller boyunca süren soylu davaya ses verecek bir şiir olsun diye her satırına büyük bir hassasiyetle dokundum. Şair kalbiyle atalarımın sesini duymaya gayret ettim; umarım bu ses, sonsuza dek devam eden ulusal yürüyüşümüzde hepimize ilham verir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!