Öğrettin bana…
Kalbine en yakın olanın,
sırtına en derin hançeri bırakan olduğunu.
Şimdi biliyorum;
ihanetin adı, hep sevda kalırmış.
Artık anlıyorum:
en güvenilen omuz,
en ağır yükün mezarıdır.
En sıcak dokunuş,
bir ömrü yakacak ateşin kıvılcımıdır.
Ben sana bütün karanlığımı açtım,
sen bana en aydınlık gülüşünle
hiçliği öğrettin.
Meğer umut dediğim,
gözlerinde gizlenen bir uçurum,
avuçlarımda kanayan bir zincirmiş.
Ben sana inandıkça
içimdeki çığlık büyüdü,
zehrin boğazıma dizildi…
Şimdi susuyorum,
çünkü dilimden düşecek her kelime
bir kefen gibi üstümü örter.
Sessizliğimin derinliklerinde
binlerce çığlık var;
ama en kısığı
en çok kanatır içimi.
Ve ben,
ihanetiyle anılan bu sevdanın yıkıntısında
kendi cenazemin ağıtçısıyım artık.
Her adımda biraz daha gömülerek
sırtımda taşırım bu enkazı.
Ne bir mezar taşı bekler,
ne de adımı anacak bir dua;
sadece ben
ve kalbime saplı paslı bir bıçak.
Biliyorum artık:
ihanetin bıraktığı iz
hiçbir sabaha uyanmaz.
Ömür defterim
karanlıkla mühürlendi;
açılmaz.
Ne senden bir iz kalacak yarınlara,
ne de benden bir umut kırıntısı.
Sadece bu suskun acı,
mezarsız bir yalnızlık gibi
göğsümde yaşamaya devam edecek.
Kayıt Tarihi : 13.9.2025 21:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!