Hava ağırdı. Her sabah aynı otobüse binen, aynı gri binalara bakan yüzlerin sessizliği ağırdı. Omuzlarda sadece çantalar değil, ödenmesi gereken faturaların, yetiştirilmesi gereken çocukların, bir türlü bitirilemeyen yokuşların yorgunluğu vardı.
Kentin beton ormanları arasında, her biri bir hikaye taşıyan o görünmez insanlar. Köşedeki simitçi, eldivenleri delik deşik; her simidin buharında, evine götüreceği ekmeğin hesabı. Cam silen genç, gökyüzünün mavisini değil, bir sonraki pencerenin yüksekliğini düşünüyordu. Holdinglerin döner kapılarından giren, en pahalı kahveyi yudumlayan takım elbiseliler de, o beton kafesin başka bir katındaki mahkumlar değil miydi zaten?
Pazarda, domatesin kilosu için yapılan o küçük, inatçı pazarlıklar. Sadece birkaç kuruş değil, bir ay sonunun güvencesiydi o fark. Bir annenin, çocuğuna daha iyi bir ayakkabı alma umudu.
Akşam olunca ışıklar yanar, perdeler çekilir. Her ev kendi içine kapanır. Oysa dışarıda, parkın bankında oturan, elinde eski bir gazete tutan o yaşlı adam var. Kentin geçmişi, birikmiş deneyimi, belki de hiç dinlenmeyen vicdanı. Unutulmuşluk, onun en belirgin kıyafeti.
Ve durmadan büyüyen o çatlaklar... Zeminimizde, duvarlarımızda, en önemlisi de aramızdaki köprülerde. Birbirimize uzatacağımız bir el, söylenecek iyi bir söz, o ağır havayı dağıtacak tek rüzgardır belki.
Bu kent, kendi sesini yutmaya çalışan büyük bir makine. Ama yine de, o makinenin dişlileri arasında sıkışan her bir kalp atışı, inatla bir şey fısıldıyor: "Biz buradayız." Ne kadar görmezden gelinirse gelinsin, o sessiz çığlık, bu kentin en gürültülü gerçeği olmaya devam edecek.
Kayıt Tarihi : 18.11.2025 00:00:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!