Kim bilir kaç yüzyıl geçti gözlerinden,
Kaç bahar soldurdun yalnız nefesinle?
Göğün mavi elleri dokundu ellerime,
Bir anlık huzur buldum sessizliğinde.
Ey derin deniz, ey sonsuz dalga,
Hangi sahilde biter bu fırtına?
Hangi kıyıda bulur insan kendini,
Ya da kaybolur yeniden sonsuzlukta?
Aşk dedikleri ne tuhaf bir yara,
Kapanır sanırsın, sızlar sabaha.
Bir kelime dokunur, kanar aniden,
Ve başlar yeniden bir hasret hikaye.
Yüreğim, bir kuş gibi sürgün göklerde,
Kanat çırpar, yorulur, yine dönmez yere.
Anlar ki insan, en büyük özlemde,
Aşk dediğin, dönüştürür kaderi şiire.
Kayıt Tarihi : 31.5.2025 23:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eylül ortasıydı. Deniz biraz daha hırçın, rüzgâr biraz daha keskin esiyordu. Sahil kenarında, yosun kokusuyla harmanlanmış eski bir çay bahçesi hâlâ ayaktaydı. Masaların çoğu boştu ama köşedeki tahta masa her zamanki gibi doluydu; sadece tek bir kadın oturuyordu orada. 54 yaşındaydı. Çantasından çıkardığı küçük defter, tuzla kabarmış sayfalarla doluydu. İlk satırda onun ismi yazıyordu. Silinmişti. Bilerek. Ama izleri kalmıştı. Bu defter, tam 30 yıl önce, onunla birlikte bu sahilde tutulmaya başlanmıştı. 30 yıl önce… O tatil köyüne yalnız gelmişti. Gençti. 24’ündeydi. Sessiz, içine kapanık bir kadındı. O ise tam tersi: konuşkan, gitar çalan, denize sabah 6’da giren bir çocuk. Birlikte geçirdikleri 9 gün, hayatındaki en uzun “kısa” aşk olmuştu. Ne telefon numarası alındı, ne söz verildi. “Bir daha karşılaşmayalım, böyle kalsın” demişti çocuk. “Zamanın içinde yalnız bir an gibi.” Ama hiçbir zaman yalnız bir an olmamıştı o. Yıllarca yazdığı tüm şiirlerde, her deniz kıyısında, her rüzgârda onun sesi vardı. Ne zaman bir denize baksa, gözleri o günlere dönerdi. Bugün sahile bir kez daha dönmüştü. Elinde bir şiirle. 30 yılın birikimiyle yazılmış bir şiir: Kim bilir kaç yüzyıl geçti gözlerinden, Kaç bahar soldurdun yalnız nefesinle... Göğün mavi elleri dokundu ellerime, Bir anlık huzur buldum sessizliğinde... Okuduktan sonra defteri kapattı. Çayını bitirdi. Ayağa kalktı. Masada sadece bir şey bıraktı: yazdığı şiiri… Son dizesinin altına şunu eklemişti: “Beni hatırlarsan, belki bir rüzgârda. Ama o zaman bile geç olacak. Çünkü ben çoktan şiire dönüştüm.” Ve gitti. Rüzgâr, şiirin sayfalarını çevirmeye başladı. Belki bir gün... O da aynı sahile dönecekti. Ve o şiiri okuyacaktı. Yıllar sonra bile birinin onu bu kadar sevmiş olduğunu anlayacaktı. Ama belki de hiçbir zaman. Çünkü bazı şiirler, Sadece yazılır. Okunmaz.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!