Vuslatın kokuları tüter burnumda.
Bir yağmur serinliğiyle yumuşayan saçlarımda,
Bir kırlangıç huzuruyla akar her damla.
Ellerimde pamuk topağı ellerin…
Öylesine hassas ve narin…
Düşlerinde gördüler seni;
Çağlar aşmadan var mıdır çıkmak yola?
Çıkıp da var mıdır kavuşmayan maşuka?
Var mı yoldan dönüp varmak yine yola?
Ferhat olmadan, Kerem olmadan bu defa?
Kimi dağlar deldi vadiler açtı da,
İpekten yumuşak bir rüzgar okşadı saçlarımı.
Dudaklarımda eski dillerle yakardığım,
Gelecek ki, şimdi an be an yaşadığım.
Bir serinlik lodosta,
Kokun yayılır ta memleketinden avuç içlerime.
Bende karıncalanır her anı beklemek dolu geçmişim.
Büyük sırlarım oldu benim
Bir de içinde tutamadıklarım...
Bir kenara kaldırdıklarım,
Ama hiç dokunmadıklarım.
Kalbimde biriktirdiklerim,
Dilime dökemediklerim,
Bir akşamüstü aniden geldiler.
Amanos'un eteklerinden süzülerek indiler.
En önde heybetli bir sancak vardı.
Altındaki zaferden emin bir kumandandı.
Gökler fısıldarken duydum, adı Süleyman'dı.
O akşam attı üzerimden küfrü, günahı.
Ne kadar varsa yaşanacak güzellik,
Neresi kalmışsa yeryüzünde görülmedik,
Kirletilmemiş hangi toprak,
Ağlamayan iki göz,
Varsa hâlâ bacası tüten ev,
Sokaklarında akşam ezanıyla uyanan puslu lambalar,
Tellerini kopattılar bağlamanın,
Bülbülü öldürdüler.
Biri çoğaltırken tebessümlerini,
Ötekinin kursağında öfkesi düğümlendi.
Ahh! Belki dizginleyebilseydik öfkemizi,
Nasıl anlatılır günün battığı?
Bahar'ın gelmediği misal,
Açmadan solduğu, papatyaların,
Nasıl söylerim konacak çiçeğin kalmadığını,
Kanatlarını serdikleri göğün toza bulandığını,
Envai çeşit renge bürünen kozasında,
Biz hâlâ o gündeyiz, bekliyoruz hâlâ.
Şaşkın, azgın kalakaldık kapında.
Sen ki" öldün, bir daha ölmeyeceksin."
"Doğarken güzeldin, ölünce de güzelsin."
Ey bizim ateşten hâli olmuş bedenimizin rahmet suyu!
Biz insanoğluyuz
Yitirdiklerimize ağlar,
Güleriz sebepsiz yere.
Hasret can verir gönlümüze
Nefret de nefsimize
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!